Kategori arşivi İcra Hukuku

ileavukatadmin

Sıra Cetveli

SIRA CETVELİNE İTİRAZ DAVASI VE SIRA CETVELİNE KARŞI ŞİKAYET

Sıra cetveli nedir?

Borçluya ait hacizli bir malın satışı sonucunda elde edilen satış bedeli alacaklıların alacağını karşılamaya yetmeyebilir. İcra İflas Kanununun 140. maddesi; satış tutarının bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemeye yetmezse icra dairesinin alacaklıların bir sıra cetvelini yapacağını düzenlemiştir. Satış işlemini yapan icra müdürlüğü satış bedelinin alacaklılar arasında paylaştırılması için İİK. 100 ve 268. maddelerine göre hacze iştirak edebilecek alacaklıları belirleyerek sıra cetveli yapar. Uygulamada icra müdürlüğü tarafından derece kararı olarak düzenlenmektedir.

Satış bedelinin alacakların tamamını karşılamadığı halde sıra cetvelinin yapılmadığı istisnai durumlar da vardır. Rehnin/ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerde satış bedelinin ipotek/rehin bedelini dahi karşılamaya yetmediği durumlarda icra müdürlüğü tarafından sıra cetveli yapılmasına yer olmadığına dair karar verilebilir.

Sıra cetvelinin İcra İflas Kanunu hükümlerine aykırı olarak düzenlenmiş olması, sıra cetvelinde yer verilmemesi gereken bir alacağa yer verilmiş olması, alacaklının alacağının düşük veya yüksek yazılmış olması hallerinde bu usulsüzlüklere karşı şikayet veya itiraz yollarına başvurulabilir. Sıra cetvelinde yer alan usulsüzlüklere, alacağın kendisine veya sırasına borçlu ve alacaklılar tarafından tebliğden itibaren 7 gün içinde şikayet yoluna, alacaklılar tarafından da itiraz davası yolluna gidilebilmesi mümkündür. Bu 7 günlük süre içerisinde itiraz edilmemesi ve şikayet yollarına başvurulmaması halinde sıra cetveli kesinleşmektedir.

Sıra cetveline itiraz davası ile şikayet arasındaki farklar nelerdir?

İcra takip işlemlerine karşı başvurulabilen bir yol olan şikayet kanun yolu teknik anlamda bir dava türü değildir. Şikayet kanun yolu bir nevi İcra mahkemesi tarafından icra takip işleminin takip hukuku hükümlerine uygunluğunun denetlenmesidir. İcra mahkemesi tarafından şikayet sonucunda verilen karar teknik olarak maddi anlamda kesin hüküm oluşturmazken, dava sonunda verilen karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaktadır. Bu teknik ayrımın pratik sonucu olarak, icra mahkemesi tarafından şikayet üzerine verilen kararın kesin hüküm oluşturmaması sebebiyle, daha sonra genel mahkemede açılan davanın kesin hüküm itirazı ile karşılaşmayacağını söyleyebiliriz. Şikayet müessesesi İİK.’nun 16. maddesinde genel bir madde olarak düzenlenmiş olup, sıra cetveline karşı şikayet hususu ise 142/3 hükmünde ‘İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoliyle icra mahkemesine arzolunur.’ denilmek suretiyle sıra cetveline karşı hangi hallerde şikayet yoluna gidilebileceğine de açıklık getirilmiştir.

Sıra cetveli bakımından genel bir ayrım olarak; şikayet yolu şekli eksiklik ve takip hukukuna aykırılık sebepleri ile başvurulan bir yol iken, itiraz davası ise maddi hukuku bakımından gerçekliğe aykırılık iddialarının incelendiği bir dava türüdür.

Sıra cetveline karşı hangi hallerde şikayet hangi hallerde itiraz davası yoluna gidilmesi gerekir?

İcra İflas Kanunu 142/3 hükmü sıra cetveline yapılan itirazın alacağın esas ve miktarına ilişkin olmayıp yalnız sıraya ilişkin olması helinde şikayet yoluyla icra mahkemesinde görüleceğini belirtmiştir. Kanun hükmü her ne kadar yalnız sıraya ilişkin olan itirazların şikayet yolu ile inceleneceğini belirtmişse de, takip hukukuna aykırılık teşkil eden başkaca hususlarda da İİK. 16. maddesi uyarınca şikayet yoluna başvurulması mümkündür. Şikayet yoluna hem alacaklılar hem de borçlu tarafından başvurulabilmektedir. Sıra cetveline karşı şikayet yoluna başvurmak isteyen alacaklı veya borçlu kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde icra mahkemesine başvurmalıdır. Bu 7 günlük süre iş günü değil, takvim günüdür.

Alacaklının kendi sırasına veya kendisinden önce gelen bir başka alacaklının sırasına şikayet yolu ile itiraz edebilir. Alacaklı, sıra cetvelinde kendisinden önce gelen bir başka alacaklının hem alacağının esasına hem de sırasına itiraz etmek istiyorsa bu durumda itiraz davası açarak her iki itirazını da ileri sürebilir. Sıra cetveline karşı itiraz davası borçlu tarafından açılamazken, alacaklıları tarafından HMK yetki ve görev kuralları uyarınca genel mahkemede açılılabilir. Sıra cetveline itiraz davasında yargılama genel hükümlere göre basit yargılama usulü uygulanarak yapılır. Sıra cetveline itiraz davasında ispat külfeti alacaklı olduğunu iddia eden davalıdadır. Davalı alacaklı olduğunu kabul etmeyen davacıya karşı genel hükümler uyarınca alacaklı olduğunu ispat etmekle yükümlüdür.

Alacağın esası hakkında bir ihtilaf olmayıp da yapılan icra işleminin yalnızca takip hukuku bakımından ihtilaf konusu olması halinde sıra cetveline ilişkin itirazın şikayet yolu ile icra mahkemesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Örneğin Yargıtay bir kararında “Rehnin geçersizliğine ilişkin itirazların İİK.nun 146 ve 147. maddeleri gereğince icra dairesine yapılması gerektiğini” belirtmiştir. (Yargıtay 12. HD. 26.06.2012, 4742/22586)

Davacı, düzenlenen sıra cetvelinde ipotekli alacaklılara ipoteğin karşıladığı miktardan daha fazla pay ayrıldığını, ayrıca taşınmaz üzerinde hacizleri bulunduğu halde sıra cetvelinde kendilerine yer verilmediğini ileri sürmüştür.

Sıra cetveli düzenlenirken, ipotekli alacaklılar ile haciz uygulayan diğer alacaklıların İİK.nun 151 nci maddesi uyarınca sıra cetvelinde gösterilmesi gerekmektedir. Anılan maddede, rehin bedelinin alacaklılar arasında paylaştırılmasında 138’nci madde hükmünün uygulanacağı, satış tutarının alacaklıların alacağını ödemeye yetmemesi halinde, icra müdürlüğünce aynı yasanın 206’ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına göre sıra ve payların tayin olunacağı, 141, 142 ve 144’ncü maddelerin burada da uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Diğer bir anlatımla ipotekli alacaklıların yanı sıra diğer alacaklılara da sıra cetvelinde yer verilmesi suretiyle adı geçenlerin sıra cetveline itiraz etme olanağı da sağlanmış olmaktadır.

Diğer yandan davacı, ipotekli alacaklılara fazla pay ayrıldığını da itirazında ileri sürdüğüne göre, ipotek belgeleri getirtilip, ipoteklerin limit ipoteği olup olmadığı incelenmek suretiyle bu itiraz hakkında da bir karar verilmesi gerekmektedir.” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2002/152 E., 2002/4094 K.)

İİK.nun 191.maddesine göre borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür. Bu nedenle kural olarak iflastan sonra müflis aleyhine masaya giren mal ve haklara ilişkin olarak doğrudan dava açılamaz. İflas masasından hak iddia eden alacaklının alacağının masaya kaydını talep etmesi, bu talebin İflas idaresince kabul edilmemesi halinde, İİK.nun 235/2.maddesinde öngörüldüğü şekilde sıra cetveline itiraz davası açması gerekmektedir. Bu yönler gözetilmeden müflise karşı bir alacak davası açılmışsa bu davaya iflas idaresine karşı sıra cetveline itiraz davası olarak devam edilmesi Anayasanın 141/son maddesinde işaret edilen usul ekonomisi ilkesine uygun düşer.” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2001/4976 E., 2002/1984 K.)

Bir alacaklı sıra cetvelinde kendisinden önceki sırada yer alan alacaklının alacağının gerçek olmadığını düşünüyorsa icra hukuku uygulamalarında görülen tasarrufun iptali davası açabileceği gibi sıra cetveline itiraz davası aaçarak da bu iddiayı ileri sürebilir. Sıra cetveline itiraz davasında maktu avukatlık ücretine hükmedilirken, tasarrufun iptali davalarında nisbi avkatlık ücretine hükmedilmektedir.

BİLGİN HUKUK BÜROSU

Av. Fatma Tuğçe BİLGİN

İcra hukuku, İcra takip işlemi, Sıra cetveli, Sıra cetveline itiraz, Sıra cetveline karşı şikayet, İcra Mahkemesi, Kesin hüküm, Avukat, İcra avukatı istanbul,

ileavukatadmin

İcra hukukunda tasarrufun iptali davası

Borçlunun mal kaçırması ve tasarrufun iptali davası

Tasarrufun iptali davası İcra İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş özel bir dava türüdür. Bu dava türü alacaklılarından mal kaçırmak kastıyla menkul ve gayrimenkullerini elden çıkaran borçluya karşı bazı şartların varlığı halinde alacaklıyı koruyan bir dava türüdür.

Öncelikle bu davanın açılması için alacaklının hali hazırda başlatmış olduğu bir icra takibi olmalı ve bu icra dosyası borçlunun hiç veya borcu karşılayacak yeterli mal varlığının bulunmamalıdır. Şayet alacaklının alacağını karşılar kıymette bir taşınmazı varken, devrettiği başka bir taşınmazı için mal kaçırmak kastı ile devrettiği iddiası bu davanın açılması için yeterli koşulları sağlamamaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bu durum borçlunun aciz hali içinde olmasıdır, tasarrufun iptali davasında ise bu koşul icra müdürlüğünden alınan aciz vesikası ile belgelendirilmektedir. Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için özel bir dava şartı olan aciz vesikası veya geçici aciz vesikası hükmünde haciz tutanağı mahkemeye sunulmalıdır.

İcra İflas Kanunu m.278, 279 ve 280 hükümleri 3 başlık altında tasarrufun iptali davası sebeplerini düzenlemektedir. Bir tasarrufun iptali davasında sebeplerden yalnız birine veya mevcut ise birden fazla sebebe dayanmak mümkündür. Yargıtay uygulamasına göre; davacı İİK. da düzenlenen sebeplerden birine dayanmış ise, mahkemece bu sebebin gerçekleşmediğinin tespiti halinde dava dilekçesinde dayanılmamış olan diğer sebeplerden birine istinaden de tasarrufun iptaline karar verilebilmektedir. Yargıtay’ın bu uygulaması hukuk yargılamasında taraflarca getirilme ilkesinin istisnası olarak kabul edilebilir, çünkü Yargıtay bu durumda ilk derece mahkemesinin diğer sebeplerin gerçekleşip gerçekleşmediğini re’sen araştırmakla görevli olduğunu belirtmektedir.

İcra İflas Kanunu’nun 278. maddesinde ivazsız tasarrufların butlanını, 279. maddesi acizden dolayı butlanı, 280. maddesi ise zarar verme kastından dolayı iptali düzenlemektedir. Bu maddelerin her biri farklı koşulları barındırmaktadır, bu sebeple dava açmadan önce her bir butlan sebebi ayrı ayrı değerlendirilmeli ve olayımıza uygun olan hukuki sebep doğru olarak tespit edilmelidir.

Tasarrufun iptali davalarında uygulanacak yargılama usulü basit yargılama usulüdür. Basit yargılama usulünde cevaba cevap ve 2. cevap dilekçeleri verilmez, yalnızca dava ve cevap dilekçeleri ile dilekçeler teatisi tamamlanır.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin uygulamasına göre; İİK. 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan bir tasarrufun iptali davasında ayrıca Borçlar Kanununda düzenlenen muvazaa sebebine de dayanılması mümkündür. Bu durumda da İİK. 283/1 hükmü kıyasen uygulanacaktır.

Dava dilekçesinde veya sonradan yargılama esnasında talep edilmesi halinde mahkeme iptal davasının konusu olan malvarlığı üzerinde ihtiyati haciz uygulanmasına karar verebilir. İhtiyati haciz kararı mahkemece takdir edilecek belirli bir teminat karşılığında verilir, uygulamada genellikle dava değerinin (alacak miktarı) %15’i olarak teminat bedeli belirlenmektedir.

Davacının usulüne uygun açmış olduğu tasarrufun iptali davasında mahkemece davanın kabülüne karar verilmesi halinde, tasarrufun iptaline ilişkin karar malvarlığının aynına ilişkin değildir. Mahkemece davacı alacaklıya, alacaklı olduğu icra dosyası üzerinden söz konusu malvarlığını (menkul veya gayrimenkul) satışa çıkararak alacağını tahsil etme yetkisi verilmektedir.

Av. Fatma Tuğçe BİLGİN

İcra avukatı İstanbul

ileavukatadmin

İCRA TAAHHÜDÜ NEDİR? TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU VE CEZASI..

İcra taahhüdü kısaca icra borcunun taksitlendirilmesine ilişkin bir anlaşma olarak tanımlanabilir. İcra taahhüdünün hacizden sonra ve hacizden önce yapılmasına göre geçerlilik şartları farklılık göstermektedir.

Hacizden önce yapılmak istenen icra taahhüdünün de farklı yöntem ve zamanlarda yapılması mümkündür. Biri, borçlunun ve alacaklının icra müdürlüğüne gelerek, icra müdürü huzurunda taksitlendirmeye ilişkin taahhütnameyi imzalamasıdır. Sadece borçlunun icra müdürlüğüne gelerek taksitlendirme yapmak istediğini beyan etmesi ve borçlunun bu beyanının icra müdürlüğü tarafından alacaklıya tebliği üzerine, alacaklının kabul etmesi ile de geçerli şekilde taahhüt verilmesi mümkündür. Bu durumda alacaklının kabulüne ilişkin muhtıranın borçluya en geç ilk taksit tarihinden önceki gün tebliğ edilmiş olması gerekir. (Taahhütü kabul muhtırası) Aksi halde taahhüt geçerli olmaz. Haciz yapmak üzere borçlunun adresine gelindiği esnada da taahhüt anlaşması yapılması mümkündür.

Hacizden sonra borçlu tarafından verilecek taahhütün geçerlilik şartları farklılık göstermektedir. Bu durum İcra İflas Kanunu’nun 111. maddesinde düzenlenmiş olmakla, geçerli olması için aranan şartlar şunlardır:

Hacizden önce borçlu tarafından yapılan taahhüt teklifinin alacaklı tarafından kabulü gerekirken, hacizden sonra yapılan taksitlendirmede koşulların varlığı halinde alacaklının kabulü gerekmez.

Öncelikle borçlu, alacaklı satış istemeden önce borcunu ödemeyi üstlenmiş olmalıdır.

Borçlu ilk taksiti derhal ödemelidir.

Taksit tarihi en fazla 3 ay olmalı ve taksitlerin her biri borcun tamamının dörtte birinden az olmamalıdır.

Alacak kalemlerinin detaylı olarak yazılması gerekir. (Asıl alacak, faiz, harç, masraf vs.)

Bu koşulların gerçekleşmesi halinde icra işlemleri kendiliğinden durur ve taahüdün ihlal edilmesi üzerine işlemlere devam edilebilir.

Taahhüt taksitlerinden birinin ihlal edilmesi üzerine, alacaklı bu tarih itibariyle 3 ay içerisinde icra ceza mahkemesine başvurarak borçlunun cezalandırılmasını isteyebilir.

İİK. 340. maddesi taahhüdü ihlal etmenin cezasını düzenlemiştir. Bu hüküm uyarınca, taahhüdü ihlal eden borçlunun 3 aya kadar tazyik hapsine karar verilebilir. Borçlunun borcun tamamını veya o güne kadar ödemek zorunda olduğu tutarı icra veznesine öderse tahliye edilebilir.

ileavukatadmin

İCRA KEFALETİ NEDİR ?

Kefil, bir kişinin borcunu ödememesi halinde onun borcunu ödemeyi, borçtan doğan sorumluluğu üstlenen kişidir. Kefaletin geçerli olması bir takım şekli şartlara bağlıdır.

İcra kefaleti ise, icra takibine konu edilmiş olan bir borcun icra müdürlüğü nezdinde 3. bir kişi tarafından üstlenilmesidir. İcra takibine konu olan borcu üstlenen kişi de icra kefilidir.

İcra kefaleti de, Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi ile kefaletin geçerlilik koşullarını belirleyen hükümlere tabidir, bazı şekli koşulları taşıması gerekmektedir. Aksi takdirde, kefalet geçersiz olur. Kefaletin geçerlilik koşullarını belirleyen madde uyarınca; kefaletin yazılı şekilde, kefilin sorumlu olacağı azami tutarın ve kefaletin tarihi belirtilerek yapılmış olması gerekmektedir. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini, müteselsil kefil sıfatıyla kefil oluyorsa bu ifadeyi kendi el yazısı ile yazmış olmalıdır. Ayrıca TBK. 584. maddesi gereği kefilin eşinin rızasının da alınması gerekmektedir. Bu koşul icra kefaletlerinde de aranmakta ve eşin rızası en geç icra tutanağının imzalandığı tarihte alınmış olmalıdır. Bu koşulları taşımayan icra kefaleti geçersiz olacaktır. Geçersiz bir icra kefaletine istinaden icra kefili aleyhine yapılan icra işlemlerinin şikayet yolu ile iptali mümkündür.

İcra iflas kanunu 38. maddesi uyarınca icra kefaletlerinin müteselsil kefalet olduğu kabul edilmektedir. Bu sebeple TBK.’nun kefalet sözleşmelerinin geçerlilik koşulu olarak aradığı ‘müteselsil kefil sıfatını belirtme’ zorunluluğu icra kefaletlerinde söz konusu değildir. Zira; müteselsil kefil olduğu kabul edilmektedir. İcra kafilinin müteselsil kefil olması borcun tamamından borçlu gibi sorumlu olması sonucunu doğurur.

İcra kefaletleri ilam hükmündedir. İcra kefiline karşı ilamlı takip başlatılarak icra takibi gönderilebilir ve hakkında icra takip işlemleri yapılabilir. Bu sebeple; icraya konu olmuş bir borca kefil olmayı düşünen kişiler üstlendikleri sorumluluğun bilincinde olmalı ve belki bir kez daha düşünmelidirler.

Ümraniyede avukat, Ümraniye de avukat Avukat Fatma Tuğçe Bilgin avukat fatma tuğçe Bilgin’i arayabilirsiniz.

ileavukatadmin

KARŞILIKSIZ ÇEK DÜZENLEME SUÇU

Para gibi tedavül kıymeti olan çekin, tarihinde bankaya ibraz edildiğinde karşılıksız çıkması ticari hayatta ciddi sorunlara yol açmakta ve malesef son dönemde bu durumla daha da sık karşılaşılmaktadır. Karşılıksız çek düzenleme suçunun ilk mağdurunun, çeki bankaya ibraz edip karşılığını alamayan meşru hamil olduğu kuşkusuzdur. Karşılıksız işlemi gören çekle karşı karşıya kalan hamilin cezai anlamda hangi yola başvurabileceğini, süresini, karşılıksız çek düzenleme suçunu ve unsurlarını kısaca ele alalım.

Çek Kanunu’nun 5. maddesi 09.08.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6728 sayılı kanun ile değiştirilmiş, karşılıksız çek düzenleme suçunun yaptırımı olan hapis cezası kaldırılmıştır. Bu değişiklikten önce karşılıksız çek düzenleme suçunun şikayeti Cumhuriyet Savcılığına yapılıyordu ancak; anılan düzenleme ile şikayetin yapılacağı mercii, süresi, yargılama usulü ve uygulanacak yaptırımlar değişmiştir.

Suçun faili, çek karşılığını banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan, yani çek hesabının sahibi olan kişidir. Karşılıksız çıkan çek bir şirket çeki ise; fail çeki imzalamış olan kişi değil, düzenleme tarihinde (aslında vade tarihidir) karşılığını bankada bulundurmak zorunda olan yetkili kişidir. Yani şirketin yetkilisi olan A kişisi çeki imzaladıktan sonra çekin tarihi gelmeden yetkisi sona ermiş ve yerine B kişisi gelmişse, çekin tarihinde karşılığının bulunmamasından B kişisi sorumlu olacaktır.

Karşılıksız çek düzenleme suçu şikayete tabi bir suçtur bu sebeple şikayetin süresinde yapılması önem taşımaktadır. Şikayet, çekin karşılıksız işlemi gördüğü tarihten itibaren 3 aylık süre içerisinde İcra Ceza Mahkemesi’ne yapılmalıdır. Şikayetin 3 aylık süre geçtikten sonra yapılması halinde mahkemeler şikayet hakkının düşmüş olduğuna karar vermekte ve suç yaptırımsız kalmaktadır.

Peki, kimler karşılıksız çek şikayetinde bulunabilir? İlk akla gelen tabi ki karşılıksız işlemi gören çeki bankaya ibraz eden meşru hamildir. Zira; kanun da açıkça ‘hamil’in şikayette bulunacağını belirtmiştir. Ancak; kanunun belirttiği ‘hamil’ kavramının cirantaları da kapsayabileceği yönünde mahkemeler arasında farklı görüşler ve farklı kararlar ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine; konu önüne gelen Yargıtay 19. Ceza Dairesi 10.05.2018 tarihli kararında Karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkının; çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile “karşılıksızdır” işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda “karşılıksızdır” işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye ait olacağına , 10.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.” şeklinde karar vermiş ve tartışmaya noktayı koymuştur.

Yani şikayet hakkı çeki bankaya ibraz eden hamil veya çeki elinde bulunduran önceki cirantalardan birine ait olabilecektir. Şikayet hakkı sahibinin belirlenmesinde önemli olan hususun senedi elinde bulundurmak olduğuna dikkat edilmelidir.

Süresinde yapılan şikayet üzerine; İcra Ceza Mahkemeleri İcra İflas kanunu uyarınca yargılama yapmaya başlar. Yargılama sonunda karşılıksız çek düzenlenmesine sebep olan kişi hakkında 1500 güne kadar adli para cezasına,  çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir ve sanık yargılama giderlerinden sorumlu tutulur. Verilen adli para cezası; karşılıksız kalan çek bedeli, faizi ve yargılama giderlerinin toplamından da az olmayacaktır, mahkeme adli para cezası bedelini buna göre hesaplamaktadır.

Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına ilişkin karar uygulamada yargılamanın başında koruma tedbiri olarak verilmektedir. Bu karar mahkeme tarafından derhal Risk Merkezine bildirilir ve Risk Merkezi de bu kararı bankalara bildirir.

Mahkemenin verdiği adli para cezası uzlaşma, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme gibi sanık lehine olan hükümler uygulanmaz. Nakden ödenmemesi halinde para cezası hapis cezasına çevrilir ve sanık hapis cezası yaptırımı ile karşı karşıya kalır. Bu durumda adli para cezası veya hapis cezasından kurtulmak isteyen sanığın karşılıksız kalan çek bedelini ödemekten başka çaresi kalmayacaktır.