Uygulamada spor kulüpleri spor adamları, antrenör ve teknik adamlarla sözleşmelerini genellikle sezonluk ve belirli süreli süreli olarak yapmakta. Devam eden sezonlarda ise yenilenerek yıllarca devam edebilmektedir. Bu durum spor adamlarının iş kanunu’nun sağladığı iş güvencesinden yararlanma imkanlarını ortadan kaldırabilmektedir. Çünkü; belirli süreli olarak birkaç sezon yapılmış olan iş akdinin yenilenmemesi halinde, belirsiz süreli çalışanların sahip olduğu kıdem tazminatı hakkı oluşmamaktadır.
İş Kanunu m.11 iş sözleşmelerinin esaslı bir neden olmadıkça birden fazla kez üst üste yapılamayacağını, yapılırsa da belirsiz süreli sözleşme sayılacağını düzenlemiştir.
“Spor kulüplerinde antrenörlük – teknik adamlık görevleri süreklilik arz eden görevlerdendir. Bununla birlikte, çalışma ilişkisinin belirlenmesinde işin nitelik ve özelliklerinden ziyade, çalıştırılacak antrenör veya teknik adamın mesleki bilgi ve deneyiminin daha önemli olması, çalışma döneminin teknik adamın sezondaki başarısı ve performansına göre uzatılması veya sona erdirilmesi, teknik direktörlük sözleşmelerinin spor dallarındaki müsabaka sezonlarına göre belirlenip düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Buna göre, antrenörlerin yaptığı iş itibariyle sezonluk çalışma hususu bizatihi objektif neden olmakta ve üst üste yapılmış olsa dahi bu özelliği değişmemektedir.”
Bu konuda evvelce yayınlamış olduğumuz makalemiz : http://fatmatugcebilgin.av.tr/2020/01/04/antrenorlele-yapilan-belirli-sureli-sozlesmeler-birden-fazla-kez-ust-uste-yapilsa-dahi-belirli-sureli-olma-ozelligini-korur/
Geçmiş içtihatlarda; antrenör-teknik adam sözleşmeleri İş Kanununun 11. maddesinde belirtilen ‘esaslı neden’ kıstasında değerlendirilmiş ve antrenör ile spor teknik adamlarının spor kulüpleriyle sözleşmelerinin bu kapsamda zincirleme olarak belirli süreli sözleşme olarak yapılmasının mümkün olduğu kabul edilmişti. Ancak son içtihatlarda bu yönde değişiklik olmuştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2017/16506 K. 2020/6610 T. 29.6.2020 tarihli kararı bu yöndeki hukuki yorum değişikliğini ifade etmektedir.
• TEKNİK ADAM SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN ALACAK İSTEMİ ( Belirli Bir İşin Tamamlanması
veya Belirli Bir Olgunun Ortaya Çıkması Gibi Objektif Koşullara Bağlı Olarak Belirli Süreli İş
Sözleşmesinin Yapılabileceği – İlk Defa Yapılacak Olan Sözleşmelerde Objektif Neden Öngörülmemiş
Oluşunun Önceki Özel Kanun Olan İş Kanunu’nun 11. Maddesindeki Objektif Nedenlerin Varlığını Ortadan
Kaldırmayacağı )
• ZİNCİRLEME BELİRLİ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ ( 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 11. Maddesinde Esaslı Bir
Neden Olmadıkça Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Zincirleme Yapılamayacağı Kuralı ile Koruma
Sağlanmak İstenildiği – Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Yapılması ve Yenilenmesinin İşçinin İş Güvencesi
Dışında Kalması Sonucunu Doğurmaması Gerektiği/Belirli Süreli İş Sözleşmelerinde 4857 Sayılı Kanun’un
Spor hukuku, Spor avukatı, spor davaları spor kulübü i
İş Kanunu’nun belirli süreli sözleşmeler hakkında 11. maddesi, belirli süreli iş sözleşmesini şu şekilde tanımlamıştır ; “Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir. ” Tanımdan anlaşılacağı üzere belirli iş sözleşmesi süreli veya belirli bir işin tamamlanması için çalıştırılan işçilerle yapılabilmektedir. Kanun işçileri koruyucu bir düzenleme olarak belirli iş sözleşmesinin birden fazla kez üst üste yani zincirleme olarak (her yıl yenilenme şeklinde) yapılması halinde sözleşmenin belirsiz süreli sayılacağını düzenlemiştir. İş akdinin belirli veya belirsiz süreli olarak yapılması işçilerin kıdem, ihbar tazminatları vs. hakları bakımından farklı sonuçlar doğurmaktadır. Bu sebeple işçi haklarının ihlal edilmemesi için iş sözleşmesinin esaslı bir neden olmadıkça birden fazla kez üst üste yapılamayacağı, yapılırsa da belirsiz süreli iş sözleşmesi sayılacağı düzenlenmiştir.
Kanunun belirtmiş olduğu “esaslı bir neden” önem taşımaktadır. Bu kavram yine istisnaların olabileceğini ifade etmektedir.
Spor kulüpleri ile antrenörler, teknik adamlar ve sporcularla sözleşmelerin sezonluk yapıldığı, her yıl yenileme şeklinde devam ettiği bilinen bir uygulama. Bu durumda bu spor çalışanları ile kulüp arasında yapılan sözleşmelerin, zincirleme olarak 1 yıllık yapılması sebebiyle belirsiz süreli sayılıp sayılmayacağı da tartışma yaratmakta.
Bu konuda Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 20/12/2018 tarihli kararı ile bir açıklık getirmiştir. Bu kararda; antrenörlerin yaptığı işi itibariyle sezonluk çalışmanın bizatihi objektif neden olduğunu ve üst üste yapılmış olsa da yine belirli süreli sözleşme sayılacağını ifade etmiştir.
Söz konusu kararın ilgili kısmı şu şekildedir ;
“Antrenörlük – teknik adamlık görevleri süreklilik arz eden görevlerdendir. Bununla birlikte, çalışma ilişkisinin belirlenmesinde işin nitelik ve özelliklerinden ziyade, çalıştırılacak antrenör veya teknik adamın mesleki bilgi ve deneyiminin daha önemli olması, çalışma döneminin teknik adamın sezondaki başarısı ve performansına göre uzatılması veya sona erdirilmesi, teknik direktörlük sözleşmelerinin spor dallarındaki müsabaka sezonlarına göre belirlenip düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Buna göre, antrenörlerin yaptığı iş itibariyle sezonluk çalışma hususu bizatihi objektif neden olmakta ve üst üste yapılmış olsa dahi bu özelliği değişmemektedir.
Somut olayda; davacı, davalı … Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Klubü Derneğinde 07.03.2012-30.06.2012, 01.07.2012-30.06.2013, 01.07.2013-30.06.2014 tarihleri arasında, teknik adam sözleşmelerine istinaden atletizm antrenörü olarak çalışmıştır. Taraflar kendi iradeleri ile bu sözleşmeleri imzalamış olup sözleşmelerin baskı ile imzalatıldığı iddia ve ispatı bulunmamaktadır. Şu halde davacının sözleşmenin sona erdiği tarih itibariyle belirli süreli iş sözleşmesiyle çalıştığının kabul edilerek ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir..”
Kararın belirli süreli olarak yapılan antrenör ve teknik adam çalıştırılması hakkında yapılan belirli süreli sözleşmelerin zincirleme olarak yapılsa dahi yine belirli süreli sayılacağı hakkında emsal teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
Av. Fatma Tuğçe BİLGİN
spor hukuku avukat
Spor hukuku spor avukatı
Belediye spor kulüpleri ile belediye arasında doğrudan organik bağ bulunduğu kabul edilmektedir. Aralarında organik bağ olan tüzel kişiler birbirlerinin borçlarından bizzat sorumludur. Yani bir tüzel kişiden tahsil edilemeyen alacak, aralarında organik bağ olduğu ispat edilen diğer tüzel kişiden de talep edilebilmektedir. Ödenmeyen sporcu alacaklarının belediye spor kulübünün tüzel kişiliğinin sona ermesi halinde, kimden talep edilebileceği sorunu ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 27.06.2018 tarihli kararı ile, belediye spor kulüpleri ile belediye arasında organik bağ bulunduğunu, dolayısıyla spor kulübünün ödemediği sporcu alacağından belediyenin de sorumlu olduğunu belirtmiştir.
“Spor kulübü iktisadi işletmesi Çankaya Belediye Başkanlığına ait olup, davalı spor kulübü de diğer davalı … Başkanlığının denetiminde kurulmuştur. Spor kulübünün işletilmesi ve yönetimi belediye başkanlığının tasarrufundadır. Bu nedenle … ile … Derneği arasında organik bağ bulunduğu anlaşılmakta olup, sözleşmede kararlaştırılan ücretin ödenmesinden davalı belediyenin de sorumlu olduğunun kabulü gerekir.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu kararda, olay her ne kadar sporcu alacağına ilişkin olsa da, belediye spor kulüpleri ile belediye arasında organik bağ bulunduğu kabul edilmiştir. Bu tespit spor kulüplerinin tüm borçları açısından belediyelerin bizzat sorumluluğuna gidilebileceğini göstermektedir. Hukuk Genel Kurulu Kararı bu yönüyle de önem taşımaktadır.
İlgili davada ilk derece mahkemesi ‘belediye başkanlığının sorumlu olmayacağı ve davanın reddi’ yönünde karar vermesi üzerine, karar temyiz edilmiştir. Yargıtay ilgili dairesi spor hukuku ve sporcu alacakları bakımından örnek teşkil edecek biçimde belediye spor kulüpleri ile belediye başkanlığının arasında organik bağ bulunduğuna, dolayısıyla belediyenin de ödenmeyen sporcu alacağından sorumlu olacağına kara vererek yerel mahkeme kararını bozmuştur. Yerel mahkemenin direnme kararı vermesi üzerine, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun önüne gelmiş ve kurul da Yargıtay ilgili dairesi kararı doğrultusunda ‘belediye spor kulüpleri ile belediye arasında organik bağ bulunduğu’ yönünde önemli bir karar vermiştir. Bu karar spor hukuku ve spor kulüplerinden tahsil edilemeyen sporcu alacaklarının tahsili açısından emsal teşkil edecek önemli bir karardır.
Arabulucu Av. Fatma Tuğçe BİLGİN
İlgili davalarda spor avukatı spor hukuku avukatı ile birlikte çalışılmasını tavsiye deriz.
Sporcuların spor kulübünden olan alacaklarını alamaması halinde hukuki yollara başvurması gerekebilir. Sporcu hangi kanun hükümlerine tabidir, hangi hukuki yollara başvurması gerekmektedir? Bu sorular spor hukuku kapsamına giren, bu bağlamda değerlendirilmesi gereken konulardır.
İş Kanunu’nun 4. maddesi düzenlemesine göre sporcular iş kanunu kapsamı dışındadır. Bu düzenleme, spora ilişkin görev yapan diğer kişilerin de (antrenör, idareci, teknik direktör vs. spor adamları) bu kapsama girip girmediği, spor kulübü tarafından ödenmeyen alacaklarının tahsili için hangi hukuki yola başvurması gerektiği, dava açması halinde hangi mahkemelerin görevli olacağı konusu merak edilmiş, uzun bir dönem tartışmalı kalmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.05.1960 tarihli kararına kadar bu konu muğlaklığını korumuş, ihtilaflı kararlar verilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.05.1960 tarihli kararında“sporcuların bu kanun kapsamı dışında kalmasının sadece sporcular için geçerli olduğunu, antrenörleri kapsamayacağını” berlitmiş ve bu konudaki tartışmaya son vermiştir.
Sporcuların İş Kanunu kapsamına girmediği, yani spor kukübünden olan alacakları için İş Mahkemelerinde dava açamayacakları açıktır. Sporcu ve kulüp arasındaki sözleşmeler, hizmet sözleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zaman veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. İşçinin, işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir.(TBK.m.393/1). Bu kapsamda; sporcuların spor kulübünden olan hak ve alacakları hakkında açacakları davalarda Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olmaktadır.
Spor kulüplerinde ücret karşılığı çalışan antrenör, masör, teknik direktör veya idareci gibi sporcu dışındaki diğer kişilerin İş Kanunu’na tabi olduğu, dolayısıyla kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti gibi ödenmeyen alacakları için İş Mahkemelerinde dava açabilecekleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1960 tarihli kararı sonrasında yerleşik içtihatlarda da kabul edilmiştir. Zira; bu kişilerle spor kulübü arasında işçi-işveren ilişkisi bulunduğu kabul edilmektedir. İstisnai kararlar bulunmakla beraber, genel kabul bu yöndedir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2010/45651 E. , 2010/35814 K. , 02.12.2010 tarihli kararı; “Davacı ,kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.. İster özel hakem ister genel mahkemede görülsün sporcu ile kulüp arasında alacaklarla ilgili uyuşmazlıkta iş kanunu hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Ancak antrenör, teknik direktör, idareci, masör ve benzeri elemanlar ile kulüpleri arasında çıkan uyuşmazlıklarda, bağlı bulundukları federasyonun özel hükümleri dışında iş kanunu hükümlerinin uygulanmasına engel bir durum yoktur. Davacının voleybol antrenörü olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Doğrudan aktif spor yapmayan, sporcuyu aktif spor yapması için hazırlayan antrenörün İş Kanunu kapsamında işçi olarak kabul edilmesi gerekmektedir..”
Sporcuların kulüpten olan alacakları hakkında Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin, sporcu dışındaki diğer spor kulübü çalışanlarının alacaklarında ise İş Mahkemeleri’nin görevli olduğunu belirttik. Ancak; ülkemizde tamamen ayrı bir statüye, ayrıcalığa ve dolayısıyla da mevzuata sahip olan Futbol’da ise; yukarıda belirtmiş olduğumuz kurallar Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararına kadar geçerli değildi. Türkiye Futbol Federasyonu’nun 55. ve 56. maddeleri ile düzenlenen Uyuşmazlık Çözüm Kurulu spor kulübü ile sporcu, antrenör, menajer ve teknik adamlar arasında doğan futbolla ilgili tüm uyuşmazlıklarda münhasır olarak yetkili kılınmış, üst mercii olarak da Tahkim Kurulu yetkilendirilmişti. TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu 11.07.2015 tarihinden itibaren her türlü uyuşmazlıkta tek yetkili kurum haline getirilmişti. Bu sebeple; futbol uyuşmazlıklarının çözümünde Adli Mahkemelerde dava açılması mümkün değildi.
Anayasa Mahkemesi 18/01/2018 tarihinde TFF Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanununun 5. maddesinin 2. fıkrasını iptali etmiştir. Bu hüküm gereği futboldan kaynaklı tüm uyuşmazlıklar
TFF hukuk kurullrı ve tahkimi münhasır yetkili kılıyordu. Anayasa Mahkemesinin bu kararı, bir lisanslı futbol temsilcisi ile bir futbol kulübü arasında imzalanan “futbolcu temsilcisi sözleşmesi” uyarınca kulübün ödemesi gereken ücreti ödemediği gerekçesiyle, futbol temsilcisinin adli mahkemelere başvurması üzerine verilen bir karardır. (Bu karar ayrıca başka bir yazımızda değerlendirilecektir.)
Zorunlu tahkimin hukuki dayanağı Anayasa’nın 59. maddesidir. Bu maddede zorunlu tahkimin yalnızca ‘Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı başvurularda’ geçeçrli olduğunu belirtmiştir. Yani, sportif faaliyetlerden kaynaklanan her türlü uyuşmazlıkta spor tahkiminin zorunlu kılınmasının anayasal anlamda dayanağı yoktur. Yargı anayasal bir haktır, bu sebeple spor kulübü ile sporcu veya diğer spor adamlarının arasındaki uyuşmazlığın çözümünde tahkimi ve federasyonun hukuk kurullarını münhasır yetkili kılan düzenleme de bu anayasal hakkı ihlal etmektedir.
Ay.m.59/2“Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.”
Bu karar sonrasında futbolda da ‘Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlar’ dışındaki uyuşmazlıklarda yargıya başvurmak mümkün hale gelmiştir.
Ülkemizde en popüler spor olması ve profesyonel kabul edilen tek branş olması sebebiyle Futbol hakkında verilne bu kararın, diğer spor federasyonlarının düzenlmelerine de örnek teşkil edeceği düşüncesindeyim.
Yukarıda belirtmiş olduğum üzere; sporcuların Asliye Hukuk Mahkemelerinde, diğer kulüp çalışanlarının ise İş Mahkemelerinde dava açabilmeleri genel bir kuraldır. Bu kuralın istisnası spor kulübünün bağlı olduğu federasyonun ana statüsü ile düzenlenmiş olabilir. Belirtmiş olduğumuz Anayasa Mahkemesinin kararı yalnızca futbol uyuşmazlıkları için verilmiş bir karardır. Bu sebeple; adli mahkemelerde dava açılmadan önce, spor kulübünün bağlı olduğu federasyonun ana statüsünde, uyuşmazlık çözüm kurulu bulunup bulunmadığı ve yetki kapsamına girip girmediğine bakılmasında fayda vardır.
Av. Fatma Tuğçe BİLGİN
Sporcu hakları spor avukat için iletişime geçiniz.
Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) Trabzonspor kulübünün başvurusunu uyuşmazlığın tarafı olmadığı gerekçesi ile reddetti. Trabzonspor Kulübünün Cas’a yaptığı başvuru konusu, 2010/2011 sezonunda şampiyon olan Fenerbahçe spor kulübünün şike skandalları ile başlayıp, uzun süreli bir hukuk mücadelesinin ardından Cas’ın red kararı ile sonuçlandı.
2010/2011 Türkiye Futbol Süper Liginde Fenerbahçe şampiyon, Trabzonspor kulübü ise ikinci olmuştu. Devam eden süreçte Fenerbahçe spor kulübünde şike olayları ortaya çıkmış ve gündem oluşturmuştu. TFF tarafından Fenerbahçe spor kulübü yöneticilerinin şike eylemleri kişisel değerlendirilmiş ve kulüple ilişkilendirilmemişti.
2010/2011 sezonu Süper Ligde 2. olan Trabzon spor kulübü TFF’nin kararı üzerine sırasıyla FIFA Disiplin Kuruluna ve Temyiz kuruluna başvuru yapmış, şike olayları sebebiyle Fenerbahçe’nin küme düşürülmesini ve şampiyonluğun Trabzonspor kulübüne verilmesini talep etmişti. Trabzonspor kulübü, bu başvuruları sonucunda FIFA bilgilendirme mektupları ile, ilk derece makamı önündeki uyuşmazlıkta taraf olmadığı (uyuşmazlığın TFF ve Fenerbahçe spor kulübü arasında olduğu) hakkında bilgilendirilmişti.
FIFA’ya yaptığı başvurudan sonuç alamayan Trabzonspor kulübü CAS’a başvuru yapmış ancak, CAS da yine FIFA’nın kararına atıf yaparak ‘taraf olmadığı’ gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir.
Kararın orijinaline https://www.tas-cas.org/en/general-information/news-detail/article/cas-dismisses-the-appeal-of-turkish-football-club-trabzonspor-kuluebue-dernegi-2.html web sitesinden ulaşabilirsiniz.
Av. Fatma Tuğçe BİLGİN
Spor avukat ile iletişime geçebilirsiniz.
Ülkemizde spor kulüplerinin iki şekilde, dernek veya şirket olarak kurulabilmesi mümkündür. Her iki durumda da spor kulübünün bir tüzel kişiliği ve hukuki ehliyeti bulunmaktadır. Ancak; spor kulüplerinin dernek veya şirket tüzel kişilğine sahip olması arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Zira; spor kulüplerinin şirketleşmesi ve şirket olarak kurulabilmesi sporun ekonomik bir araç, sermaye, ticaret konusu haline gelmesi ile hukukumuzda da yerini bulmuştur.
Dernek statüsünde kurulan spor kulüpleri Türk Medeni Kanunu’nda yer alan Dernekler hukuku düzenlemelerine, Dernekler Kanunu ve Yönetmeliğine tabidir. Dernekler, dolayısıyla spor kulüpleri de bir özel hukuk tüzel kişisidir.
Dernek statüsünde kurulan spor kulüpleri, bulundukları yerin en büyük mülki amirine kuruluş bildirgelerini verdikleri anda kurulurlar. Tüzel kişiliğin ve hukuki statünün kazanılması için devletin herhangi bir biriminin onayı söz konusu olmaz. Dernekler hukukunda kuruluş için geçerli olan bu sisteme, serbesti sistemi denilmektedir.
Türk Medeni Kanunu, derneğin tanımını “en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi toplulukları” olarak yapmış, derneğin kuruluş amacının ‘kazanç paylaşımı dışında’ olması gerektiğini vurgulamıştır.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, spor faaliyetlerinde bulunmak üzere kurulan spor kulüplerinin kuruluş amaçları, kazanç olmamalıdır. Spor kulübünün kuruluş amacı, ekonomik çıkar gütmeksizin sportif faaliyetlerde bulunmaktır. Bu bağlamda spor kulüpleri sporcunun eğitiminin başladığı bir yapı olmakla, toplumda spor bilinci ve ahlakının geliştirilmesinde, dolayısıyla spor camiasına ve spor yönetimine de etki edecek bir rol üstlenmektedir. İşte bu roller, spor kulüplerinin edinmesi gereken nihai amaçlardır.
Hukuk sistemimizde profesyonel branşlara (futbol) sahip spor kulüplerinin kurulmuş veya sonradan kuracağı bir şirkete profesyonel branşlarını devretmesi, kiraya vermesi mümkündür. Yani profesyonel branşlara (futbol) sahip kulüpler ticari şirket statüsünde (A.Ş.) varlık gösterebilmektedir. Şirket statüsündeki spor kulüpleri Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabidir. Bunun yanında profesyonel olmayan branşların şirketleşmesi mümkün olmamaktadır. Bu branşlarda sportif faaliyetler yine dernek statüsü altında sürdürülebilir.
3289 Sayılı Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun m.24/3 – ‘Spor kulüpleri, profesyonel takımlarını, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kuracakları veya kurulmuş olan şirketlere devredebilirler veya profesyonel futbol takımlarını kiraya verebilirler.’
Spor kulüplerinin dernek veya şirket olarak yapılanmaları mümkünse de, dernek ve şirket kavramları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. En belirgin fark ise; derneklerin kazanç paylaşımı amacı ile kurulması mümkün değilken, şirketlerin amacı kar elde etmektir, dolayısıyla ticari esaslara göre yönetilmektedir. Bu sebeple de şirket statüsünde kurulan spor kulüplerinin, sportif başarıyı ticari bir markaya dönüştürerek gelir elde etmeyi hedefledikleri görülmektedir. Şirketleşen spor kulüpleri ekonomik olarak güçlü olmakta, dolayısıyla daha iyi imkanlara sahip olabilmekte, kimi zaman aynı kulvarda yarışan daha küçük spor kulüpleri karşısında bir takım ayrıcalık ve tekellere sahip olabilmektedirler. Bu durum da avantajlı görülerek futbol branşına sahip kulüplerin şirketleşmeyi tercih etmelerine sebep olmakta.
Profesyonel branşlar dışındaki branşlarda spor kulüplerinin ancak dernek statüsünde kurulmalarının mümkün olduğunu belirttik. Dernek statüsünde olmasına karşın, yine sportif faaliyetlerde, imkan ve tesislerde eşitsizliğe sebep olacak şekilde bir spor kulübü yapılaşması daha görülmektedir, belediye spor kulüpleri. Ülkemizde son yıllarda bir çok belediye çatısı altında spor kulüpleri kurulmaktadır. Bu spor kulüplerine belediye kaynaklarından bütçe, tesis ve malzeme temin edilmekte, kimi durumlarda ayrıcalık tanınmaktadır. Profesyonel kabul edilmeyen diğer branşlarda faaliyet gösteren spor kulüpleri, belediye çatısı altında diğer spor kulüpleri karşısında bu şekilde daha güçlü, avantajlı pozisyona gelebilmektedir. Şirketleşme imkanı olmayan branşlarda faaliyet gösteren spor insanları, bir belediye çatısı altında faaliyet göstermeyi bu sebeple tercih edebilmektedir.
Oysa ki spor kulüpleri özel hukuk tüzel kişisi olmakla, kuruldukları branşlarda adil ve eşit bir şekilde rekabet etmek üzere sportif faaliyetlere katılmaktadırlar. Ancak; herhangi bir devlet kurumu çatısı altında bir çok ayrıcalık, olanak ve maddi desteğe sahip spor kulüpleri haksız rekabete sebep olabilmektedir. (spor hukuku)
Belediye kulüpleri her ne kadar, sportif faaliyetlere devlet desteği gibi görünse de, tamamıyla sivil olarak kurulan spor kulüpleri ile arasında eşitsizliğe yol açabilmektedir. Spor kulüplerinin tamamıyla sivil ve bağımsız kuruluşlar (dernek) olarak kurulması ve sporun geliştirilmesi amacıyla devlet tarafından sağlanacak desteğin eşit olarak dağıtılmasının daha hakkaniyetli ve spora faydalı olacağı düşüncesindeyim.
(Spor hukuku, spor avukat, spor kulüpleri)