Etiket arşivi Avukat Fatma Tuğçe Bilgin

ileavukatadmin

Miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufu

Miras bırakan saklı payların dışında kalan miktarlar için ölüme bağlı tasarruflar yapabilir. Yaptığı tasarruflar saklı payları ihlal ederse, tenkise tabi kazandırmalar olarak kabul edilir.

Kimler saklı paylı mirasçılardır? Hangi mirasçıların saklı pay oranları ne kadardır? Saklı pay oranını nasıl hesaplarım? Tasarruf nisabı nedir? Tasarruf nisabı nasıl hesaplanır? Tenkise tabi kazandırmalar nelerdir? Tereke aktifi nedir? Net tereke nedir, nasıl hesaplanır?

Miras bırakanın yaptığı ölüme bağlı tasarruflar tasarruf nisabını aşıyorsa saklı payları tasarruf edilmiş olan mirasçılar tenkis talep edebilir?

Tasarruf nisabı nasıl hesaplanır?

Tasarruf nisabına rakamsal değer biçilmesi gerekmektedir. Öcelikle terekenin değeri tespit edilir. Terekenin tespiti için ölüm anındaki mevcudiyet yeterli değildir. Bu sebepler öncelikle nelerin tenkise tabi olduğu belirlenmeli ve tereke hesabında dikkate alınmalıdır. Sadece ölüme bağlı tasarruflar değil, bazı sağlararası kazandrmalar da tenkise tabi olabilmektedir. Tenkis edilecek olan işlemler hükümsüzleşmektedir. Burada her iki kazandırmanın da ortak özelliği karşılıksız yapılmış olmalarıdır. İvazlı olarak yapılan kazandırmalar terekede eksilmeye sebep olmayacağı için tenkise tabi olmazlar.

Tereke Aktifinin Hesaplanması

Terekedeki mal varlığına mirasın açıldığı an itibariyle değer biçilir. Ölüme bağlı tasarruflar henüz terekeden çıkmamış olduğu için tereke aktifinin içinde yer almaktadır. Tenkise tabi olan yani ivazsız yapılmış olan sağlararası kazandırmalar ise terekeden çıkmış olduğu için yapılan bu tasarruf değerinin terekeye eklenerek tereke aktifinin bulunması gerekir.

Örneğin; miras bırakan A vefat ettiği tarihte bankada 50.000 TL parası, 150.000 TL değerinde de arabası mevcut. Miras bırakan A vefat etmeden önce çok sevdiği bir dostuna, vefat etmeden 1 yıl önce karşılıksız olarak 100.000 TL değerinde bir tablo hediye etmiş olsun. Miras bırakanın vasiyetname ile de 150.000 TL değerinde arabasını bir süredir beraber yaşamakta olduğu hayat arkadaşına bırakmış olduğunu kabul edelim. Miras bırakan A’nın mirasçılarının saklı paylarının ihlal edilip edilmediğinin tespiti için öncelikle tereke aktifinin hesaplanması gerekecektir. Hali hazırda terkede 50.000 TL para ve 150.000 TL değerinde araba mevcuttur. Ölüme bağlı tasarrufa konu olan araba henüz terekeden çıkmamıştır. Ancak mirasın açılmasından 1 yıl evvel bağışlanmış olan 100.000 TL değerindeki tablo sağlararası kazandırmaya konu olmuştur ve terekeden çıkmıştır. Bu sebeple terekede bulunan 200.000 TL’ye 100.000 TL (tablonun değeri) de eklenerek tasarruf nisabı hesaplanmalıdır.

Öncelikle, sağ kalan eşin mal rejimi tasfiye edilir, sağ kalan eşe borcu varsa tasfiye edilir. Sağ kalan eşin ölen eşe borcu varsa katılma alacağı olarak terekeye eklenir. Ardından TMK 507/2 uyarınca terekeden indirilmesi gerekenler indirilir ve net tereke bulunur. TMK 507/2 çıkarılması egerken kalemleri saymıştır. Miras bırakanın tüm borçları, Cenaze giderleri, Terekenin mühürlenmesi ve yazımı için gereken tüm masraflar, Miras bırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kişinin 3 aylık bakım gideri tereke aktifinden tereke borcu olarak indirilir.

Denkleştirmeye tabi kazandırmalar terekeye eklenir

Denkleştirmeye tabi kazandırmalar TMK 669 da sayılmıştır. Denkleştirmeye tabi kazandırmalar sağlararası işlemin tasarruf nisabını aşıp aşmadığını anlamak için farazi olarak terekeye eklenir. Saklı payların ihlal edilmiş olduğu belirlenirse bu pay miras payından mahsup edilir. Çeyiz ve iş kurma sermayesi olarak mirasçıya yapılan kazandırmalar kural olarak miras bırakan aksi iradeyi ortaya koymadıkça denkleştirmeye tabi olduğu kabul edilir. Yani o kazandırma mirasçının miras payına ek olarak yapılmamıştır, mahsuben yapılmıştır.

Yasal mirasçılık hakkında yazımız : http://fatmatugcebilgin.av.tr/2020/07/23/yasal-mirascilik/

BİLGİN HUKUK BÜROSU

ARABULUCU AVUKAT FATMA TUĞÇE BİLGİN

terekenin hesaplanması, miras hukuku, miras avukatı, miras avukatı istanbul

ileavukatadmin

Kambiyo Senedinin Zorunlu Unsurları

Bono veya Emre Muharrer Senet

Ticari hayatta en sık kullanılan kambiyo senetleri bono ve çek olmakla beraber, bu yazımızda bono yani emre yazılı senedin geçerli olarak düzenlenebilmesi için gereken zorunlu şartları ele alacağız.

Bono keşideci ve lehtar olmak üzere ikili bir ilişki barındıran, Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiş bir kambiyo senedidir. Kambiyo senetlerine özgü takip yapılabilmesi ve adi senede göre alacaklının elinin daha güçlü olması bulunması sebebiyle kanun bononun geçerliliğini bir takım şartlara bağlamıştır. Senedi düzenleyen kişilerin bu şartlara uygun olup olmadığına dikkat etmesi gerekmektedir. Aksi halde düzenlenen senedin kambiyo vasfı bulunmayacaktır.

1- ‘Bono’ veya ‘Emre yazılı senet’ ibaresi

Senet metninde ‘bono’ veya ’emre yazılı senet’ kelimeleri yer almalıdır. Eğer senet başka bir dilde düzenlenmişse de, o dilde aynı anlama gelen kelimelerin senet metninde yer alması gerekmektedir. Hazır olarak boş senet metinlerinde bu kelimeler matbu olarak yer almaktadır, ancak tarafların kendilerinin düzenlemesinde de sakınca bulunmamaktadır. Bu kelimelerin yer almadığı bir senet düzenlenmişse, diğer unsurları taşıyorsa emre yazılı ödeme vaadi sayılır.

2- Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadi

Bir kambiyo senedi olan bono kayıtsız ve şartsız bir para borcu ikrarını içermelidir. Senet metnine para borcunun herhangi bir olgunun gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi şartına bağlanması senedin bono vasfına sahip olmasını engeller. Senette para borcundan başka bir şeyin bedel olarak düzenlenmesi mümkün değildir, yalnızca para borcu olabilmektedir.

3- Vade

Geçerli bir kambiyo senedinden söz edilebilmesi için senette geçerli bir vade tarihinin de yer alması gerekmektedir. Senet metninde herhangi bir vade belirlenmemiş, boş bırakılmış ise senedin görüldüğünde ödenecek senet olduğu kabul edilmektedir. (TTK. 777/2)

Bonoda belirlenebilecek 4 tür vade bulunmaktadır. Bunlardan ilki belirli vadedir. Açıkça bir tarih senet metninde yer alır. İkincisi görüldüğünde ödenecek vadedir, senet metninde bu husus açıkça yazar veya boş bırakılırsa bu vadeye göre düzenlendiği kabul edilir. Üçüncü vade türü; görüldüğünden belli bir süre sonra vadedir, görüldükten ne kadar süre sonra ödeneceği açıkça senette yazar. Dördüncü vade ise, keşidesinden itibaren belli bir süre vadedir. Yine senette zorunlu unsurlardan olan keşide tarihinden itibaren ne kadar süre sonra ödeneceği senette açıkça yazmalı.

4- Ödeme yeri

Senette ödeme yerinin gösterilmesi zorunlu unsurlardandır, ancak yazmaması doğrudan geçersizliğe sebep olmaz. Senette açıkça ödeme yeri yazmıyorsa düzenleme yerinin ödeme yeri olduğu kabul edilir. Ödeme yeri de yazmıyorsa düzenleyenin adı soyadı yanında yazan yer ödeme yeri olarak kabul edilmektedir. Eğer burada da bir yer belirtilmemişse senet bono sayılmaz.

5- Lehtar

Bono emre yazılı senetlerden olduğundan ve ancak ciro ile devri mümkün bulunduğundan senette lehtarın gösterilmiş olması zorunlu unsurlardandır. Bu sebeple de bonoların hamiline yazılı olarak düzenlenmeleri mümkün değildir.

6- Düzenleme yeri ve tarihi

Senettedüzenleme yeri belirtilmemiş ise, düzenleyenin adı-soyadı yanında yazan yer düzenleme yeri olarak kabul edilir. Adın yanında da hiç bir yer belirtilmemiş ise geçerli bir bonodan söz edilemez.

7-Düzenleyenin imzası

Son olarak senette bulunması gereken zorunlu unsur keşideciye ait el yazısı ile atılmış imzadır. Keşideci gerçek kişi ise kendisine ait el yazısı ile imza, bir tüzel kişiliği temsilen atılan imza haricinde bir imza daha atılması (çift imza) imzalayan kişinin temsil ettiği tüzel kişilikle beraber şahsen de senet borcuna kefil olması (aval) sonucunu doğurmaktadır. Parmak basmak suretiyle bono düzenlenmesi mümkün olmamaktadır.

Zorunlu şartların bulunmaması

Yukarıda belirtmiş olduğumuz kanunun zorunlu kıldığı zorunlu unsurların senet düzenlendiği anda değil, tedavüle girdiği anda mevcut olması gerekmektedir. Boş senede imza atılması ve senedin diğer unsurlarının lehtar tarafından sonradan doldurulması sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Bu durumda senedin borçlu tarafından el yazısı ile imzalanmış olması halinde, diğer unsurların borçlu el yazısı ile olmasına gerek olmadığı ve zorunlu unsurların senet tedavüle çıkmadan evvel tamamlanmış olması gerektiği kabul edilmektedir.

“TTK.nun 690. maddesi göndermesi ile bonolarda da uygulanması gereken TTK.nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür. Tamamen doldurulmamış bononun ilk tedavüle çıktığı anda zorunlu unsurları taşıması gerekir. Senedin C. Savcılığına ibrazı tedavüle çıkmış olduğu anlamına gelir. “(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi E. 2016/5645 K. 2016/24721 T. 1.12.2016)

BİLGİN HUKUK BÜROSU

ARABULUCU AVUKAT FATMA TUĞÇE BİLGİN

ileavukatadmin

Çeşitli Hakem Kararları

Zorunlu trafik sigortası ve kasko kapsamına giren zararların sigorta şirketinden tahsili amacıyla Sigorta tahkim komisyonuna başvuru yapılarak uyuşmazlığı çok kısa sürede sonuçlandırmak mümkündür. Mahkemelerde ticari dava açamadan evvel arabuluculuk yoluna başvurmak zorunlu olmakla beraber, sigorta tahkim komisyonuna başvurmadan önce arabuluculuğa başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır. Sigorta tahkim komisyonu bir alternatif yargı mekanizması olduğundan yargının yükünü hafifletme ve uyuşmazlığı kısa sürede sonuçlandırma yükümlülüklerini yerine getirdiklerinden yine bir başka alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olan arabuluculuk yoluna başvurma gereği de bulunmamaktadır. Elbette ki taraflar isterlerse sigorta tahkim komisyonuna başvurmadan önce veya uyuşmazlığa başvurduktan sonra da ihtiyari olarak arabulucuya başvurabilir, arabuluculuk müzakereleri yapabilirler. İzah etmek istediğimiz yalnızcadava şartı kapsamında bir zorunluluk bulunmadığıdır.

Sigorta tahkim komisyonuna yapılan başvurularda sigorta hakemleri ve hakem heyetleri kararlarını Sigorta hukuku mevzuatı ve genel hükümlerinin tümünü dikkate alarak vermektedir. Bu kapsamda sigorta tahkim komisyonunun bazı örnek kararlarını inceleyelim.

03/03/2020 Tarih 2020/17908 Sayılı Hakem Kararı (Kasko) ; “Dosya konusu talep, başvuranın geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle maruz kaldığı durumdan kaynaklanan manevi tazminatın davalı sigorta şirketince ödenmediği iddiasıdır. Somut uyuşmazlıkta manevi tazminat talebiyle Komisyon nezdinde takipte bulunan XXX ve çocukları ülkemizde dava açan yabancı gerçek kişi konumunda olduklarından uyuşmazlık konusunun öncelikle bu minvalde değerlendirilmesi gerekli görülmüştür. Bilindiği üzere, Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tâbi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananların önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilmektedir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür. Alacaklının takipte haksız çıkması halinde borçlunun uğrayacağı muhtemel zararların istenebilmesinin zor veya imkânsız olacağı zannedilen bazı özel durumlarda kanun koyucu tarafından teminat gösterilmesi gerekli görülmüştür…

..Nitekim, 5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir. Anılan maddede öngörülen teminat hususu takip yapmanın ön koşulu olup bu durumun mahkemelerce resen gözetilmesi gerekmektedir. Yukarıdaki bilgiler çerçevesinde, başvurunun HMK 114 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” hükmü uyarınca, başvurunun diğer yargı yollarına başvurulması suretiyle çözüme kavuşturulması mümkün olduğundan, ayrıca Heyetimizce tespit edilen bu eksikliğin de HMK m.115/2 gereğince yerine getirilmesinin Komisyonun mevcut yapısı ve imkanları dahilinde mümkün olamaması nedeniyle başvurunun usulden reddedilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. “

Örnek kararda sigorta hekemi, başvurucunun yabancı olması ve MÖHUK m. 48 hükmünde düzenlenen ‘Türk mahkemelerinde dava açan, davaya katılan ve icra takibi başlatan yabancı gerçek ve tüzel kişilerin, yargı giderleri için karşı tarafın muhtemel zararını karşılayacak teminat gösterme zorunluluğuna’ ilişkin hükmüne istinaden başvuru esnasında teminat gösterilmemiş olması sebebiyle başvurunun usulden reddine karar vermiştir. Kanaatimizce usuli eksikliğin giderilmesi için süre verilmesi, eksikliğin tamamlanmaması halinde usulden red kararı verilmesi daha isabetli bir karar olurdu.

13/02/2020 Tarih 2020/14120 Sayılı Hakem Kararı (Kasko) ; Kasko poliçesinde yer alan çekici bedeli teminatının kapsamının değerlendirilmesi hakkında bir sigorta tahkim komisyonu hakem kararı; “Poliçede, davalı sigortacının red sebebi olan “en uygun noktaya çekilme” şartının bulunmadığı, bu nedenle sigortalı aracın uygun noktadan daha uzak bir noktaya çekilmiş olmasının somut olaydaki çekici tarafından sağlanan hizmet bedelinin karşılanmaması sonucunu doğurmayacağına kanaat getirildiğinden ..” Poliçede yer alan teminatın kapsamını daraltan hususların sigorta poliçesinde açıkça yer alması gerekmektedir.

19/07/2019 Tarih 2019/86929 Sayılı Hakem Kararı -Ferdi Kaza Başvuruda hakem tarafından başvurucu tarafından hasar onarım bedeli ve değer kaybının tespiti için kendi eksper incelemesi yaptırılmasının yasal bir hak olduğu ve eksper ücretini karşı taraftan talep edebileceğine dair kararı.

“Başvuru sahibi vekili tarafından talep edilen ekspertiz ücretinin; Zarar gören aracında oluşan değer kaybının saptanması için 5684 Sayılı Sigortacılık Yasası’nın 19’uncu maddesi gereğince kendi eksperini tayin etmiş ise zarar gören tarafından ödenen eksper ücreti için de TTK Md 1426 maddesi dikkate alındığında, başvuru sahibinin tek taraflı ve serbestçe sigorta eksperi atamasına gitmesi iyi niyetli ve yasal hakkını kullanması olarak değerlendirilmiş, Hazine Müsteşarlığı tarafından 28.08.2015 tarih (2015/34) sayılı genelge ile yayınlanan ve Sigorta Eksperleri Atama Yönetmeliği’nin 12/b maddesi gereği yıllık olarak güncellenen “2019 yılına ait Ekspertiz Ücretleri Rehber Tarifesinin” Motorlu Araçlar kısmında; Binek, Hafif Ticari ve Motosiklet için, 217,95 TL’den az ve 968,63- TL’den fazla olmamak üzere tespit edilen hasar tutarının %1,5’ine KDV ilavesi suretiyle bulunacak rakam olacağı, işbu durumda tarifeden fazla olmaması gerekeceğinden 217,95 TL KDV olmak üzere 257 TL ekspertiz ücretinin talep edilebileceği görüş ve kanaatine varılmıştır. “

Sigorta tahkim heyetinin kararlarına ulaşmak için ve sigorta tahkime başvuru için gerekenler hakkında http://www.sigortatahkim.org/

BİLGİN HUKUK BÜROSU

Avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

Sigorta hukuku, hasar onarım bedeli, araçta değer kaybı, sigorta şirketine başvuru, tahkim

Sigorta tahkim komisyonuna başvuru , sigorta avukatı, sigorta hukuku

ileavukatadmin

Ticari Satımlarda Ayıplı Mal

Ayıplı malın bir ticari satışa mı yoksa tüketici işlemin mi konusu olduğu uygulanacak mevzuatın ve yasal hakların tespiti bakımından önemlidir. Eğer işlem ticari satışın her iki tarafı için de ticari iş niteliğindeyse, kar amacı güderek yapılmışsa öncelikle bir ticari satış söz konusudur. Bu sebeple öncelikle Türk Ticaret Kanunu hükümlerine bakmak gerekecektir.

Bir ticari satım işleminde malın ayıplı olduğu açıkça belli ise, yani görünür bir ayıp söz konusu ise alıcının bu ayıbı satım işleminden itibaren 2 gün içinde satıcıya ihbar etmesi gerekmektedir. Ticari satışa konu maldaki ayıp açıkça belli olmayan bir ayıp ve muayene ile ortaya çıkabilecek nitelikte bir ayıp ise, alıcı satıma konu malı 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek suretiyle muayene yapmak ve bu inceleme sonucunda ayıp tespit ederse de yine bu 8 günlük sürenin içinde satıcıya ihbar etmek zorundadır. Bu süreler alıcının ayıplı maldan kaynaklanan seçimlik haklarını kullanması bakımından önemlidir, süreler geçirilmeden gerekli inceleme yapılmalı ve ayıp tespit edilirse satıcıya ihbar yapılmalıdır. Süresi içinde ihbar yapılmaması alıcının o malı ayıplı olarak kabul ettiği anlamına gelmektedir. Türk Ticaret Kanunu 23. maddesi 1/c hükmü “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.” TTK 23. maddesi Türk Borçlar Kanununun 223/2 fıkra hükmüne atıfta bulunarak diğer durumlarda bu fıkranın uygulanacağını belirtmiştir. Anılan hüküm şu şekildedir; “Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.”

Ticari satıma konu malın kanunda belirlenen sürelerden daha uzun bir süre satıcı tarafından verilmiş bir garantisi mevcutsa, bu garanti süresi içerinde de ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvurulabilecektir. Bu durumda zamanaşımı itirazı dinlenmemektedir.

Ticari satımdan kaynaklı davalar ticari davalardır ve ticaret mahkemelerinde görülmektedir. Ticari davalarda dava şartı olarak arabulucuya başvurulması gerekmektedir. Bu sebeple ticari dava açmadan önce arabulucuya başvurulmamışsa mahkemeler davayı usulden reddetmektedir. Bu konuda ticaret hukuku avukatından destek alınmalı, süreç ticaret avukatı ile beraber takip edilmelidir.

BİLGİN HUKUK BÜROSU

Arabulucu avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

Ticari Satımlarda ayıplı mal ve alıcının hakları

Üsküdarda avukat

Ümraniyede avukat

ileavukatadmin

Geçit hakkı davası

Geçit hakkı Türk Medeni kanunu’nda düzenlenen irtifak haklarından biridir. Türk Medeni Kanunu 747 ve 748. maddelerinde düzenlenmiş, zorunlu geçit hakkı ‘taşınmazından genel yola çıkmak için yeterli geçidi bulunmayan malikin tam bir bedel karşılığında bu geçidin komşularından talep edilebilmesi’ olarak açıklanmıştır.

Geçit hakkı bir takım koşullara bağlı olmakla beraber komşuluk ilişkisine dayanmaktadır.

Bir taşınmaz malikinin komşu taşınmazdan geçit hakkı talep edebilmesi için, ilk olarak taşınmazın tapuya kayıtlı olması gerekir. Geçit hakkı sicile tescil ile kurulduğu için her iki taşınmazın da sicile kayıtlı olması koşulu aranmaktadır.

Geçit hakkının en az zarara uğrayacak komşudan talep edilmesi gerekmektedir. Örneğin arsanın sağ tarafındaki komşu taşınmazdan daha kısa mesafeden çıkma imkanı varken, diğer komşuya karşı geçit hakkı davası açılması halinde mahkeme bu hususu göz önünde bulunduracaktır. Bu durumda mahkeme diğer komşuya karşı da dava açması için süre verir ve daha sonrasında davaları birleştirerek en uygun taşınmaz yönünden davanın kabulüne veya tamamıyla reddine karar verir. Geçit hakkı davalarında bu hususlar mahkeme heyeti ile beraber yapılan keşifte incelenir ve değerlendirilir.

Geçit hakkı davasında kesintisizlik koşulu da söz konusudur. Kesintisizlik geçit hakkı talep edilen komşu taşınmazdan doğrudan genel yola çıkılabilmesidir. Doğrudan genel yola değil de bir, patikaya veya bir başka gayrimenkul arazisine çıkan bir geçit hakkının tesisi mümkün değildir.

Bu davalarda görevli ve yetkili mahkeme davaya konu taşınmazların bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

Bilgin Hukuk Bürosu

Gayrimenkul hukuku avukat

Taşınmaz avukatı

Geçit hakkı davası

Geçit hakkı avukat

Üsküdar’da avukat

Gayrimenkul avukatı İstanbul

ileavukatadmin

LİMİTED ŞİRKETLERDE ÇIKMA VE ÇIKARILMA

Şirket ana sözleşmesinde çıkma hakkına ilişkin düzenlemeler bulunabilir. Ortaklar, şirketin kuruluşunda ana sözleşme ile kendileri için ortaklığı devam ettirilemez hale getirecek bazı haklı sebepler belirlemiş olabilir. Ana sözleşmede haklı sebeple çıkma hakkı düzenlenmemişse de, Türk Ticaret Kanunu’nun 638. maddesine istinaden çıkma hakkı kullanabilir.

Çıkma hakkı nasıl kullanılır?

Şirket ana sözleşmesinde bir takım haklı sebepler ve bu haklı sebeplerin varlığı halinde ortağın tek taraflı irade beyanı ile şirketten çıkabileceği düzenlenmişse, ortağın tek taraflı irade beyanı ile şirketten çıkabilir. Bu durumda ortağın şirketten çıkmak için dava açmasına gerek yoktur. Ancak; şirket çıkma beyanına karşı şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesi’nde Çıkmanın İptali Davası açabilir.

Şirket ana sözleşmesinde ortağın tek taraflı bir irade beyanı ile şirketten çıkılabileceğine ilişkin düzenleme yoksa, ortağın çıkma hakkını kullanmak için Ortaklıktan Çıkma Davası açması gerekir. Ortaklıktan Çıkma Davası da yine şirket merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesi’nde şirket tüzel kişiliğine karşı açılabilmektedir.

Ortaklıktan çıkma davasında mahkeme istem üzerine dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir. TTK bu düzenleme ile çıkma davası açan ortağa dava süresince ortaklığa ait haklardan yararlanmasını ve borçlardan sorumluluğunu engellemiştir. Tabi ki, bu önlemlere karar verilebilmesi için davacının talep etmiş olması şarttır.

Diğer ortaklar da ortaklardan birinin çıkma hakkını kullandığını (dava veya tek taraflı irade beyanı ile) öğrendiği tarihten itibaren 1 ay içinde açacağı ayrı bir dava ile çıkma davasına katılabilir. Bu dava ile başka bir ortak da aynı haklı sebebin kendisi açısından da gerçekleştiğini ileri sürerek çıkma talep eder.

Ortaklıktan Çıkarılma ;

Şirket sözleşmesi ile yine çıkma hakkı gibi, çıkarılma da düzenlenebilmektedir. Şirket sözleşmesinde ortağın genel kurul kararı ile çıkarılabileceğine ilişkin düzenleme mevcut ise, genel kurul kararı ile ortak şirketten çıkarılabilir. Ortak kararın noterden aracılığı ile kendisine tebliğ edilmesinin ardından 3 ay içinde yine kararın iptali için şirkete karşı dava açabilir. Bu davasının Ticaret Mahkemesinde avukat vasıtası ile açılmasında fayda bulunmaktadır. Zira mahkemeler tarafından uygulanan yargılama kuralları katıdır ve bu usul kurallarının avukat olmayan kişilerce bilinmesi zordur.

Yukarıda kısaca izah ettiğimiz Ortaklıktan Çıkma, Ortaklıktan Çıkma Davası avukat, Ortaklıktan çıkmanın iptali davası, çıkmaya katılma, ortaklıktan çıkarılma konularında ticaret hukuku uzman avukat desteği önemlidir. Esas sözleşme yani şirketin ana sözleşmesi avukat yardımı ile hazırlanması önem taşımaktadır.

Avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

ileavukatadmin

Kentsel Dönüşüm Hukuku ve Kentsel Dönüşümde İptal Davaları

Kentsel dönüşüm, kısaca kentsel dönüşüm kanunu olarak bilinen 6306 saylı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir.

Bu kanun uyarınca açılacak kentsel dönüşüm davaları nelerdir? Kentsel dönüşüm hukuku kapsamında neler yapılabilir? Kentsel dönüşüm uzmanı kentsel dönüşüm avukatından destek alınmalı mıdır?

Kentsel dönüşüm işlemlerinin uygulanabilmesi için öncelikle riskli yapı veya risli alan kararı olmalıdır.

Riskli alan kararı, kanundaki tanımı ile; ‘zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı Cumhurbaşkanı tarafından kararlaştırılan alana ilişkin karardır. Yani Cumhurbaşkanı kararıdır. Böyle bir kararın devleti temsil eden bir kişinin verilmesi her ne kadar hukuk mantığı ile örtüşmüyorsa da kanunun düzenlenmesi bu şekildedir.

Riskli yapı tespiti ise, sadece bir yapıya ilişkin karardır. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır.

Risli yapı tespiti ile riskli alan tespiti kararları ve raporlarına karşı itiraz edilebilir. İtiraz hakkı yapı malikine aittir, kiracı veya ipotek hakkı sahibinin böyle bir hakkı bulunmamaktadır.

Riskli yapı tespitine karşı, tebliğden itibaren 15 gün içinde taşınmazın bulunduğu yer Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne itiraz edilebilir. İtiraz ile sonuç alınamaması halinde iptal davası açılabilmesi mümkündür.

Kentsel dönüşüm hukuku kapsamında kentsel dönüşüm davası açılabilir. Kanunun 6. maddesinin 9. fıkrasında ; ‘Bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabilir.’ denilerek kanun kapsamında yapılan her türlü idari işleme karşı dava açılabileceği belirtilmiştir. Bu davaların açılmasında kentsel dönüşüm avukatı ile beraber çalışılması gerekmektedir, zira yapılacak bir usuli hata tarafların mağduriyetine yol açabilmektedir.

Riskli alan kararına karşı da iptal davası açılabilmesi mümkündür. Riskli alan kararının iptali de idari yargı alanına girmektedir.

İptal davalarının 30 gün içinde açılması gerekmektedir. Ancak, riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihinden itibaren dava açılabilir.

Avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

ileavukatadmin

SİGORTA ŞİRKETİNE KARŞI AÇILACAK DAVALARDA DAVA ŞARTI ARABULUCULUK

Trafik kazası sebebiyle sigorta şirketine yapılan başvuru ve tüm evrakların teslimine rağmen, sigorta şirketi ödeme yapmamış ise, trafik kazası sebebiyle zarar görenin sigorta tahkim komisyonuna başvurması veya sigorta şirketine karşı dava açması gerekmektedir.

Sigorta hususu Türk Ticaret Kanunu hükümlerinde düzenlenmiş olmakla (sigorta hukuku), aynı kanunun 4/1-a maddesinde tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, TTK ‘da öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayılacağı düzenlenmiştir. Bu sebeple; sigorta şirketine karşı trafik kazasından doğan zararların tazmini talebi ile sigorta poliçesine istinaden açılacak davalarda Ticaret Mahkemeleri görevlidir.

7155 sayılı kanunile TTK’ya eklnen 5/A maddesi ile ticari davalarda da arabuluculuk dava şartı olarak getirilmiştir. Yani parasal taleplerle açılacak ticari bir dava söz konusu ise, dava açmadan önce arabulucuya başvurulmuş ve sonuçlandırılmış olması gerekmektedir.

Sigorta şirketine karşı açılacak davalar da ticari dava olduğu için, sigorta şirketine karşı dava açmadan önce arabulucuya başvurulmuş ve arabuluculuk müzakerelerinin sonuçlandırılmış olması gerekmektedir.

Sigorta tahkim komisyonuna başvurunun mümkün olması ve bu yolun tercihi halinde, arabuluculuğa başvuru zorunluluğu yoktur.

Trafik kazası sebebiyle maddi ve manevi zararların tazmini sebebiyle dava açılmak istenmesi halinde sigorta hukuku uzmanı bir tazminat avukat ve sigorta avukat ile beraber çalışılmasını, hukuki destek alınmasını tavsiye ederim.

Avukat Fatma Tuğçe Bilgin

Ümraniyede avukat ile görüşmek için randevu alabilirsiniz.

ileavukatadmin

TAPU DAVASI / Gayrimenkul avukat

Tapu iptal ve tescil davalarına halk arasında kısaca tapu davası denilmektedir. Tapu iptal ve ve tescil davası nedir, hukuki sonuçları nelerdir? Tapu iptal ve tescil davası, Türk Medeni Kanununda düzenlenmiştir. Tapu davası , tapu üzerinde gerçekten hak sahibi olup da, tapu tescilinin başkası adına yapılmış olması halinde açılabilen davalardır.

TAPU İPTAL DAVASI NEDİR?

Tapu davası, mahkemede tapuya yapılan tescilin haksız ve yolsuz olduğu gerekçesiyle iptal ve tescil talebi ile açılan davalardır. Tapu davaları gayrimenkuller hakkında açılabilen davalardır, bu sebeple bu davalarda mutlaka gayrimenkul hukukuna hakim gayrimenkul avukatından destek alınmalıdır.

TAPU İPTAL DAVALARI HANGİ HUKUKİ SEBEPLERLE AÇILABİLİR?

Tapu davası yani tapu iptal davaları hangi durumlarda hangi nedenlerle açılabilir? Kanun tapu davası açılabilmesi için hukuki sebepleri sınırlı olarak düzenlemiştir. Bunlar;

  1. Hukuki ehliyetsizlik nedeniyle tapu iptal ve tescil davası ,
  2. Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası  (mirastan mal kaçırma durumunda açılabilir),
  3. Kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik nedeniyle tapu tescil davası,
  4. Aile konutu nedeniyle tapu iptal ve tescil davası,
  5. Vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu iptal ve tescil davası,
  6. İmar uygulamasından kaynaklanan tapu iptali ve tescili davası ,
  7. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi sebebiyle tapu iptal ve tescil davası .

Belirtmiş olduğumuz bu sebeplerden birinin varlığı halinde tapu davasının açılması mümkündür. Bu davaların görülmesinde gayrimenkul hukuku alanında uzman gayrimenkul avukat ile beraber çalışılmalıdır. İstanbul’da avukat arayanlar bizimle iletişime geçebilirler.

Avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

http://fatmatugcebilgin.av.tr/iletisim/

Ümraniyede avukat İstanbulda avukat arayan kişiler gayrimenkul avukat Avukat Fatma Tuğçe Bilgin ile iletişim kurunuz.

ileavukatadmin

SPORCU, ANTRENÖR, MASÖR, TEKNİK DİREKTÖR VE SPOR İDARECİLERİNİN SPOR KULÜBÜNDEN ALACAKLARI

Sporcuların spor kulübünden olan alacaklarını alamaması halinde hukuki yollara başvurması gerekebilir. Sporcu hangi kanun hükümlerine tabidir, hangi hukuki yollara başvurması gerekmektedir? Bu sorular spor hukuku kapsamına giren, bu bağlamda değerlendirilmesi gereken konulardır.

İş Kanunu’nun 4. maddesi düzenlemesine göre sporcular iş kanunu kapsamı dışındadır. Bu düzenleme, spora ilişkin görev yapan diğer kişilerin de (antrenör, idareci, teknik direktör vs. spor adamları) bu kapsama girip girmediği, spor kulübü tarafından ödenmeyen alacaklarının tahsili için hangi hukuki yola başvurması gerektiği, dava açması halinde hangi mahkemelerin görevli olacağı konusu merak edilmiş, uzun bir dönem tartışmalı kalmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.05.1960 tarihli kararına kadar bu konu muğlaklığını korumuş, ihtilaflı kararlar verilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.05.1960 tarihli kararındasporcuların bu kanun kapsamı dışında kalmasının sadece sporcular için geçerli olduğunu, antrenörleri kapsamayacağını berlitmiş ve bu konudaki tartışmaya son vermiştir.

Sporcuların İş Kanunu kapsamına girmediği, yani spor kukübünden olan alacakları için İş Mahkemelerinde dava açamayacakları açıktır. Sporcu ve kulüp arasındaki sözleşmeler, hizmet sözleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zaman veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. İşçinin, işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir.(TBK.m.393/1). Bu kapsamda; sporcuların spor kulübünden olan hak ve alacakları hakkında açacakları davalarda  Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olmaktadır.

Spor kulüplerinde ücret karşılığı çalışan antrenör, masör, teknik direktör veya idareci gibi sporcu dışındaki diğer kişilerin İş Kanunu’na tabi olduğu, dolayısıyla kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti gibi ödenmeyen alacakları için İş Mahkemelerinde dava açabilecekleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1960 tarihli kararı sonrasında yerleşik içtihatlarda da kabul edilmiştir. Zira; bu kişilerle spor kulübü arasında işçi-işveren ilişkisi bulunduğu kabul edilmektedir. İstisnai kararlar bulunmakla beraber, genel kabul bu yöndedir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2010/45651 E. , 2010/35814 K. , 02.12.2010 tarihli kararı; “Davacı ,kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.. İster özel hakem ister genel mahkemede görülsün sporcu ile kulüp arasında alacaklarla ilgili uyuşmazlıkta iş kanunu hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Ancak antrenör, teknik direktör, idareci, masör ve benzeri elemanlar ile kulüpleri arasında çıkan uyuşmazlıklarda, bağlı bulundukları federasyonun özel hükümleri dışında iş kanunu hükümlerinin uygulanmasına engel bir durum yoktur. Davacının voleybol antrenörü olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Doğrudan aktif spor yapmayan, sporcuyu aktif spor yapması için hazırlayan antrenörün İş Kanunu kapsamında işçi olarak kabul edilmesi gerekmektedir..”

Sporcuların kulüpten olan alacakları hakkında Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin, sporcu dışındaki diğer spor kulübü çalışanlarının alacaklarında ise İş Mahkemeleri’nin görevli olduğunu belirttik. Ancak; ülkemizde tamamen ayrı bir statüye, ayrıcalığa ve dolayısıyla da mevzuata sahip olan Futbol’da ise; yukarıda belirtmiş olduğumuz kurallar Anayasa Mahkemesinin bu konudaki kararına kadar geçerli değildi. Türkiye Futbol Federasyonu’nun 55. ve 56. maddeleri ile düzenlenen Uyuşmazlık Çözüm Kurulu spor kulübü ile sporcu, antrenör, menajer ve teknik adamlar arasında doğan futbolla ilgili tüm uyuşmazlıklarda münhasır olarak yetkili kılınmış, üst mercii olarak da Tahkim Kurulu yetkilendirilmişti. TFF Uyuşmazlık Çözüm Kurulu 11.07.2015 tarihinden itibaren her türlü uyuşmazlıkta tek yetkili kurum haline getirilmişti. Bu sebeple; futbol uyuşmazlıklarının çözümünde Adli Mahkemelerde dava açılması mümkün değildi.

Anayasa Mahkemesi 18/01/2018 tarihinde TFF Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanununun 5. maddesinin 2. fıkrasını iptali etmiştir. Bu hüküm gereği futboldan kaynaklı tüm uyuşmazlıklar

TFF hukuk kurullrı ve tahkimi münhasır yetkili kılıyordu. Anayasa Mahkemesinin bu kararı, bir lisanslı futbol temsilcisi ile bir futbol kulübü arasında imzalanan “futbolcu temsilcisi sözleşmesi” uyarınca kulübün ödemesi gereken ücreti ödemediği gerekçesiyle, futbol temsilcisinin adli mahkemelere başvurması üzerine verilen bir karardır. (Bu karar ayrıca başka bir yazımızda değerlendirilecektir.)

Zorunlu tahkimin hukuki dayanağı Anayasa’nın 59. maddesidir. Bu maddede zorunlu tahkimin yalnızca ‘Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı başvurularda’ geçeçrli olduğunu belirtmiştir. Yani, sportif faaliyetlerden kaynaklanan her türlü uyuşmazlıkta spor tahkiminin zorunlu kılınmasının anayasal anlamda dayanağı yoktur. Yargı anayasal bir haktır, bu sebeple spor kulübü ile sporcu veya diğer spor adamlarının arasındaki uyuşmazlığın çözümünde tahkimi ve federasyonun hukuk kurullarını münhasır yetkili kılan düzenleme de bu anayasal hakkı ihlal etmektedir.

Ay.m.59/2“Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.”

Bu karar sonrasında futbolda da ‘Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlar’ dışındaki uyuşmazlıklarda yargıya başvurmak mümkün hale gelmiştir.

Ülkemizde en popüler spor olması ve profesyonel kabul edilen tek branş olması sebebiyle Futbol hakkında verilne bu kararın, diğer spor federasyonlarının düzenlmelerine de örnek teşkil edeceği düşüncesindeyim.

Yukarıda belirtmiş olduğum üzere; sporcuların Asliye Hukuk Mahkemelerinde, diğer kulüp çalışanlarının ise İş Mahkemelerinde dava açabilmeleri genel bir kuraldır. Bu kuralın istisnası spor kulübünün bağlı olduğu federasyonun ana statüsü ile düzenlenmiş olabilir. Belirtmiş olduğumuz Anayasa Mahkemesinin kararı yalnızca futbol  uyuşmazlıkları için verilmiş bir karardır. Bu sebeple; adli mahkemelerde dava açılmadan önce, spor kulübünün bağlı olduğu federasyonun ana statüsünde, uyuşmazlık çözüm kurulu bulunup bulunmadığı ve yetki kapsamına girip girmediğine  bakılmasında fayda vardır.

Av. Fatma Tuğçe BİLGİN

Sporcu hakları spor avukat için iletişime geçiniz.

ileavukatadmin

TİCARET UNVANINA TECAVÜZ: Ticaret unvanının ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması

Ticari unvan nedir? Ticari ünvana tecavüz nedir?

Ticaret ünvanını kısaca tanımlanmak gerekirse, gerçek ve tüzel kişi tacirlerin ticari iş ve işlemlerinde kullandığı, kendisini temsil eden isimdir. Ticari ünvan tacir için hem bir zorunluluk hem de bir haktır. Çünkü; TTK hükümlerine göre tacir, ticari işletmesini açtığı tarihten itibaren 15 gün içinde ticari ünvanını tescil ve ilan etmek zorundadır. Ticaret ünvanını kullanarak ticari iş yapan tacir, bu isim ile tanınır ve itibar sağlar. Bu ticari ünvan tescil ile birlikte o tacire özgülenmiş bir hak haline gelir. Bu sebeple; bu ticari ünvanın veya çok benzerinin başkası tarafından herhangi bir şekilde kullanılması halinde ticari ünvana tecavüz söz konusu olur.

Ticari ünvana tecavüz nasıl olur?

Ticari ünvanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından yine ticari ünvan olarak veya işletme adı, marka, internet alan adı gibi başka şekilde kullanılması halinde ticari ünvanın tecavüzü gerçekleşmiş olur.

TTK 52. maddesi ticari ünvanın korunmasına ilişkin düzenlemeyi yapmış, ticari ünvanı tecavüze uğrayan, ticari ünvanı ihlal edilen kimsenin haklarını belirtmiştir.

Ticaret Ünvanına tecavüz halinde hak sahibinin hakları nelerdir?

Ticaret ünvanı üzerinde hak sahibi olan gerçek veya tüzel kişi TTK. M.52 hükümleri uyarınca;

Ticari ünvana tecavüzün tespitini, yasaklanmasını, tescil edilmiş ise kanuna uygun olarak değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, tecavüzde kullanılan araçların ve ilgili malların imhasını, tecavüz sebebiyle zararı doğmuş ise kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Açılacak davalarda şirketler hukuku uzmanı şirket avukatı ile birlikte çalışılmalıdır.

Av. Fatma Tuğçe BİLGİN

Ticaret ünvanına tecavüz ve ticari ünvanın ihlali halinde, ticaret hukukçusu, ticaret avukatı ve ticari dava uzmanı ndan detsek alınmalıdır. Avukat Fatma Tuğçe Bilgin den hukuki destek alabilirsiniz.

ileavukatadmin

ARABULUCULUK NEDİR?

Arabuluculuk nedir, arabulucu kimdir?

Arabuluculuk köklü bir geçmişi olan, hemen hemen her coğrafyada farklı formlarda kendini göstermiş olan bir uyuşmazlık çözüm biçimidir. Tarafsızlığına ve otoritesine güvenilen bilge özelliklerine sahip bir kişi tarafından sorunların çözüldüğü geleneksel yöntemler günümüzde de uygulanmaktadır.

Arabuluculuk, 6325 sayılı kanun ile hukuk hayatımıza girdi ve 22.06.2013 tarihi itibariyle ihtiyari olarak uygulanmaya başlandı. Bir uyuşmazlığın arabuluculuk ile çözülmesi için öncelikle tarafların üzerinde tasarruf edebileceği, arabuluculuğa elverişli bir konu olması gerekmekte.

Arabuluculuğun hukuk düzenimize getirilmekteki amacı her ne kadar yargının iş yükünü hafifletmek olarak görülse de; en nihayetinde çok önemli bir amaca daha hizmet etmektedir: Toplumsal barış, toplumsal uzlaşı kültürü oluşturmak.

Gerçekten de tarafların aralarında ortaya çıkan bir uyuşmazlığın giderilmesi için, en tabii hak arama yolu olan yargıya başvurulması halinde taraflar iyice kutuplaşmakta, gerilmekte ve kimi zaman hukuk zemininde birbirlerine karşı savaş ilan etmektedir. Bu süreçte yapılan dava ve avukat masrafları ve ayrıca hakka ulaşmak için kaybedilen zaman her iki taraf için de zararlara sebep olmakta.

Arabuluculuğun yargıya oranla avantajları ve özellikleri nedir?

Arabuluculuğun tarafları uzlaşmaya teşvik eden en önemli özelliği hak temelli değil, menfaat ve ihtiyaç temelli olmasıdır. Yani arabuluculuk müzakereleri kimin haklı olduğundan ziyade tarafların ihtiyaçlarını gidermeye yöneliktir. Bu sebeple; dilimize İngilizce’den geçen ‘win win’ karşılığı olarak kazan-kazan ilkesinin arabuluculukta hakim olduğu söylenmektedir. Kanuni haklar üzerinden değil, karşılıklı kaygı ve çıkarlar üzerinden konuşulur, her iki tarafın da kazançlı çıkacağı şekilde bir uzlaşıya varılmaya çalışılır.

Bir uyuşmazlığın arabuluculuk yolu ile çözümlenmek istenmesinin en önemli sebeplerinden biri de gizlilik ilkesinin olmasıdır. Aksi kararlaştırılmadıkça, arabuluculuk faaliyeti esnasında elde edilen bilgilerin delillerin karşı tarafla veya üçüncü kişilerle paylaşılması ve arabuluculuk sürecinde hazırlanan belgeler ve süreçte yapılan açıklamaların anlaşmaya varılamaması hâlinde yargısal yollarda delil olarak kullanılması mümkün değildir. Özellikle tanınan büyük şirketler, yargısal sürecin aleni olması sebebiyle ticari itibarlarının zedelenmesinden kaygı duyarken, arabuluculuk sürecinde böyle bir risk söz konusu olamaz. Tarafların gizlilik ilkesini ihlal etmesi halinde hapis cezası yaptırımı söz konusudur.

Önemli avantajlardan biri de, zaman. Tarafların uzlaşma ihtimali varsa, arabuluculuk müzakereleri ile uyuşmazlığın çok kısa sürede çözümlenmesi mümkün olmaktadır. Çünkü taraflar yüz yüze karşılıklı olarak oturmakta, birbirlerinin yüzüne bakarken kendi hatalarını kabullenme veya empati kurabilmelerine imkan tanınmış olmaktadır. Tabi arabuluculuk müzakereleri yalnızca vekiller vasıtası ile yürütülürse yine bu ihtimal zor olmaktadır. Bu sebeple çoğunlukla asillerin de müzakerelere katılımı sağlanmaya çalışılmaktadır.

Arabulucu hakim gibi karar verir mi? Arabulucu bir tarafı tutar mı?

Yargıdaki gibi emredici bir düzen, otorite yoktur, taraflar tamamen iradidir. Arabulucu hakim gibi karar verici değildir, sorularla tarafları çözüme ulaştırmaya çalışır veya önerilerde bulunur. Arabulucu görevini yaparken herhangi bir tarafa hukuki tavsiyede bulunamaz, tamamen tarafsız ve bağımsızdır. Bu sebeple herhagi bir baskı altında olmaksızın tarafların özgür iradeleri ile bir sonuca varmaları mümkündür.

Yine ekonomik olması da arabuluculuğun yargıya oranla avantajlarından biridir. Harçlar, giderler, bilirkişi ücretleri, keşif masrafları, avukatlık ücretleri derken senelerce süren yargılama sonucunda, bu masrafların da yine taraflardan biri veya kabul-red oranına göre her ikisi tarafından da karşılanması gerekmektedir.

Elbette her uyuşmazlığın arabuluculuk yolu ile çözümlenmesi mümkün değildir. Taraflardan birinin hiç bir suretle anlaşmaya yaklaşmaması veya her ikisinin de haklılığına sonuna kadar inandığı durumlarda yargıya başvurmaktan başka yol kalmamaktadır.

Arbulucu taraf tutar mı, arabulucu kimdir ? ümraniyede avukat arayanlar Avukat Fatma Tuğçe Bilgin ile iletişime geçebilirsiniz.

ileavukatadmin

EVLİLİK SEBEBİYLE İŞTEN AYRILIRSAM KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANIR MIYIM?

Evlilik sebebiyle işten ayrılırsam kıdem tazminatına hak kazanır mıyım? Şartları nelerdir? Evlilik sebebiyle ayrılırsam işsizlik maaşı alır mıyım? Sıkça sorulan ve merak edilen konulardan biri.

4857 sayılı iş kanunu kendinden önceki 1475 sayılı önceki iş kanununu 14. maddesi hariç yürürlükten kaldırmıştır. 14. maddenin yürürlüğü devam etmektedir. Evlilik sebebiyle iş akdinin feshine ilişkin düzenleme de bu madde içeriğinde yer almaktadır.

İş akdinin evlilik tarihinden itibaren 1 yıl içinde feshedilmesi halinde işten ayrılan kadın işçi kıdem tazminatına hak kazanır. Bu düzenleme sadece kadın işçiler lehine yapılmış bir düzenlemedir. Erkek çalışanların evlilik sebebiyle ayrılması halinde kıdem tazminatına hak kazanması söz konusu olamaz.

Çalışan kadın birden fazla kez evlenmiş olsa da her seferinde evlilik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanarak iş akdini sonlandırabilir.

Evlilik sebebiyle işten ayrılırsam ihbar  tazminatına hak kazanır mıyım? İhbar süresini beklemem gerekir mi?

Evlilik sebebiyle iş akdini sona erdirmek isteyen kadın işçinin ihbar süresini beklemesine gerek yoktur. Bu sebeple işverene ihbar tazminatı ödemesi gibi bir durum söz konusu olmaz. İşverenin de ihbar tazminatı ödemesi gerekmez. Yani evlilik sebebiyle işten ayrılan kadın kıdem tazminatına hak kazanır, ancak ; ihbar tazminatına hak kazanamaz.

Evlilik sebebiyle işten ayrılarak kıdem tazminatı almanın şartları nelerdir?

 En az 1 yıl çalışmış olmalı, 1 yıl içinde talep edilmelidir..

Evlilik sebebiyle kıdem tazminatını alarak işten ayrılmak isteyen kadın o iş yerinde en az 1 yıldır çalışıyor olmalı ve evlilik tarihinden itibaren 1 yıl içinde bu hakkını kullanmalıdır. 1 yıllık süre resmi nikah tarihinden itibaren işler.

Evlilik sebebiyle işten ayrılırsam işsizlik maaşı alabilir miyim?

Evlilik Sebebiyle işten ayrılan kadın işçi, işsizlik maaşına hak kazanmaz.

Ümraniyede avukat ve Ümraniyede işçi avukatı arayanlar Avukat Fatma Tuğçe Bilgin ile iletişime geçebilirsiniz.