Etiket arşivi tazminat

ileavukatadmin

Komplikasyon, Hatalı Hekim Uygulamaları ve Tazminat Davaları

Hekimin teşhis, tedavi veya tıbbi müdahale sırasında dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hastanın mağduriyetine hasta haklarının ihlaline sebep olabilmektedir. Söz konusu hukuka aykırı veya dikkat ve özen yükümünün yerine getirilmediği teşhis, tedavi veya tıbbi müdahalenin hangi sağlık kurumunda yapıldığı yargı yolunun belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Devlet hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri ve vakıf hastanelerinde meydana gelen hatalı hekim uygulamaları sebebiyle açılacak tazminat davaları idare mahkemelerinde görülmektedir. Özel hastaneler veya doğrudan işlemi yapan hekime karşı yöneltilecek tazminat talepli malpraktis davaları adli yargıda görülmektedir.

Hatalı enjeksiyon yapılması nedeniyle meydana gelen sakatlıklar sıklıkla karşılaşılan bir sağlık hukuku problemleridir. Yüksek mahkeme hatalı enjeksiyon uygulaması sebebiyle açılan tazminat davalarında yüksek mahkemelerin kararları enjeksiyonun yanlış bölgeye uygulandığının ispatlanamaması halinde, ATK raporları doğrultusunda meydana gelen ‘çeşitli problemlerin’ komplikasyon olarak değerlendirildiği yönündedir. Bu sebeple hatalı enjeksiyonun söz konusu olduğu durumlarda enjeksiyonun yanlış bölgeye uygulanmış olduğunun ispatı önem taşımaktadır. “Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu tarafından, dosyada mevcut bulunan kayıtlar değerlendirilerek olaya ilişkin, “29.10.2008 tarihinde .. Devlet Hastanesinde uygulandığı belirtilen enjeksiyon sonucu gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu, ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış yere uygulandığına dair kayıt bulunmadığı, enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında da, ödem, hematom, ilacın difüzyon yoluyla sinire toksik etkisi, vücut yapısı, siyatik sinirin anatomik lokalizasyon farkı gibi nedenlerle nöropatinin gelişebileceği, nöropatinin, enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirildiği” yönünde görüş verilmiştir. 

Dava konusu olayda idarenin hizmet kusurunun tespit edilememesinin tıbbi kayıt eksikliğinden kaynaklandığı gözetildiğinde, davacının tedavi sürecinde gelişen olaylarla ilgili maddi gerçeğe (rahatsızlığının nedenine) hiçbir zaman ulaşamayacağı ve ömür boyu şüphe duyacağı açıktır.Diğer taraftan davalı idare tarafından dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinden, yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca, enjeksiyon öncesi enjeksiyonun komplikasyonları hakkında bilgilendirilerek rızasının alındığına ilişkin aydınlatılmış onam belgesinin olmadığı görülmekte olup, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemiş olmasının da sağlık hizmetinin gerektiği gibi yürütülmediği konusunda davacıda endişe, üzüntüye yol açacağı açıktır.

Dava konusu olayda davacının sakat kalmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu açıkça ortaya konulamadığından maddi tazminata hükmedilmesi koşulları oluşmamakla birlikte, tıbbi kayıtların eksik tutulması ve enjeksiyon öncesi aydınlatılmış onamının alınmamış olmasından kaynaklı uğradığı manevi zararının, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek makul ölçüde tazmini gerekirken manevi tazminat talebinin reddinde hukuka uyarlık görülmemiştir.” (D A N I Ş T A Y 15  DAİRE E: 2014/3146 K: 2019/290 K.T.: 05.02.2019)

Söz konusu enjeksiyon işlemi doğru bölgeye yapılmış ve herhangi bir hatalı uygulama bulunmasa dahi bir takım komplikasyonlar taşımaktadır. Biyotıp sözleşmesinin 5. maddesi, Hasta Hakları Yönetmeliğinin 22. ve 31. maddeleri ve Tıp Meslek Etiği Kuralları gereğince hastanın yapılacak işlem hakkında anlayabilceği şekilde bilgilendirilmiş olması ve bu bilgilendirme kapsamında aydınlatılmış onamının  alınması gerekmektedir. Hastanın aydınlatılmış onamının alınmaması yapılan işlemde her ne kadar hekime veya sağlık çalışanına kusur bulunmasa dahi hastanın yapılacak işleme komplikasyonları bilrek rıza gösterme hakkını engellediği için manevi tazminat talep etme hakkı vermektedir.

“Uyuşmazlık; davacıya yapılan iğne sonucunda sakat kaldığından bahisle iş gücü kaybından dolayı uğranıldığı öne sürülen 213.363,84-TL maddi ve 15.000-TL manevi olmak üzere toplam 228.363,84-TL zararın tahsili istemine ilişkindir. Davacıya enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun olarak yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bunun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığı, enjeksiyonu uygulayan ve bu talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği hususları bahse konu bilirkişi raporları ile açıkça ortaya konulduğundan bakılmakta olan davada idarenin kusurlandırılarak tazminat ödemekle yükümlü kılınmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. 213.363,84-TL maddi tazminatın davalı idarece davacı tarafa ödenmesi yönünde kurulan İdare Mahkemesi kararında,  hukuken sabet bulunmadığından bozulması gerekmektedir. ”  (Danıştay 15. Daire E: 2017/750 K: 2018/2216 K.T.: 06.03.2018)

Örnek Karar; yumurtalık kisti operasyonunda bağırsak delinmesinin komplikasyon olması nedeniyle maddi zarara hükmedilmeyeceği, İşlemin sık görülen komplikasyonlardan olması nedeniyle sonucun hastaya anlatılıp yazılı onamının alınmasi gerektiği, eksik bİlgİlendİrme nedeniyle manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği..

“Özet: Uyuşmazlık; hekimin hatalı uygulaması nedeniyle oluşan hizmet kusuruna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Adi Tıp raporunda davacıda ameliyat sonrasında gelişen durumun yapılan tıbbi işlemin komplikasyonu olarak kabul edilmesi karşısında, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, ameliyat gibi riskli ve önemli bir tıbbi uygulamadan önce, işlemin sık görülen komplikasyonlarından olduğu Adli Tıp Kurulu raporundan da anlaşılan, barsak perforasyonunun anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılma ve onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda endişe ve üzüntüye yol açacağından, davacının manevi tazminat talebinin olayın oluş şekli ve davacı üzerinde bıraktığı kalıcı tesirleri de dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yönüyle manevi tazminat talebinin reddinde hukuka uyarlık görülmemiştir..

…Davacıya, 04.05.2009 tarihinde laparoskopik yöntemle yapılan ameliyata ilişkin aydınlatılmış onam belgesinde, barsak yaralanmasına ilişkin bir bilgilendirmenin yapılmadığı, hastanın geçmiş öyküsü dikkate alınarak bu yönde açık bir bilgilendirme yapılarak rızasının alınması yoluna gidilmediği görülmektedir.

Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.

Adi Tıp Raporunda davacıda ameliyat sonrasında gelişen durumun, yapılan tıbbi işlemin komplikasyonu olarak kabul edilmesi karşısında, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, ameliyat gibi riskli ve önemli bir tıbbi uygulamadan önce, işlemin sık görülen komplikasyonlarından olduğu Adli Tıp Kurulu raporundan da anlaşılan, barsak perforasyonunun anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılma ve onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda endişe ve üzüntüye yol açacağından, davacının manevi tazminat talebinin, olayın oluş şekli ve davacı üzerinde bıraktığı kalıcı tesirleri de dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu yönüyle manevi tazminat talebinin reddinde hukuka uyarlık görülmemiştir.”

BİLGİN HUKUK BÜROSU

Arabulucu Avukat Fatma Tuğçe BİLGİN

Malpraktis davaları hakkında : http://fatmatugcebilgin.av.tr/2019/10/11/malpraktis-davalari/

Sağlık Hukuku Tıp Hukuku Malpraktis Davaları Hasta Hakları Hatalı Enjeksiyon

ileavukatadmin

KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI NASIL HESAPLANIR?

İş akdinin sona erdiği durumlarda kıdem ve İhbar tazminatına hak kazanılıp kazanılmadığı ve nasıl hesaplanacağı gündeme gelir. İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmaksızın feshi halinde, sözleşmeyi fesheden tarafından ödenmesi gereken tazminattır. İş Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenen ihbar sürelerine uymaksızın iş sözleşmesini fesheden taraf bu tazminatı ödemekle yükümlüdür. İhbar tazminatı işçi için de işveren için de bir güvencedir. Çünkü; haklı bir sebep mevcut değilse işçi ya da işverenin iş sözleşmesini aniden feshetmesi, her iki taraf için de ciddi mağduriyetlere yol açabilmektedir. Bu sebeple; her iki taraf da ihbar tazminatına hak kazanabilir.

İhbar tazminatına nasıl hak kazanılır ?

İhbar tazminatına hak kazanılabilmesi için; 1)İş sözleşmesi belirsiz süreli olmalı, 2)İş kanununda düzenlenen haklı sebeplerden birine dayanılmadan fesih yapılmış olmalı, 3)Fesheden tarafın kanunda düzenlenen süre kadar önceden diğer tarafa bildirimde bulunmamış olmalıdır.

İhbar süresi işçinin çalışma süresine göre belirlenir. Çalışması altı aydan az olan işçi için 2 hafta, 6 aydan bir buçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için 4 hafta, bir buçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için 6 hafta, üç yıldan fazla sürmüş olan işçi içinse 8 hafta bildirim süresine uyulması gerekmektedir.

İhbar tazminatı, işçinin çalışma süresine göre, 2,4,6 veya 8 haftalık ücreti tutarındadır. Tazminat, işçinin son brüt ücreti üzerinden hesaplanır. Kira yardımı, yakacak yardımı, yol ücreti gibi para ile ölçülebilen maddi yardımlar ve ödenekler de işçinin ücretine eklenerek hesaplama yapılması gerekir. Bu sebeple işçinin net ücreti üzerinden yapılan ödemelerin, işçinin ihbar tazminatı hakkının tamamını karşılamadığını söyleyebiliriz.

Kıdem İhbar tazminatında zamanaşımı

İhbar tazminatı alacağı 25.10.2017 tarihinde yayımlanan kanun ile 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi tutulmuştur. Ancak iş sözleşmesi bu tarihten önce sona ermiş olan kişiler için Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olmaya devam edecektir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus; 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olunan durumlarda da 25.20.2017 tarihinde, geriye kalan süre 5 yıldan fazla ise de 5 yılın geçmesi üzerine ihbar tazminatı alacağı zaman aşımına uğrayacaktır.

Kıdem ve ihbar tazminatı belirsiz alacak davası olarak açılabilir mi ?

Kıdem ve ihbar tazminatının miktarı işçi tarafından alınan ücret ve ek haklar işçi tarafından bilinebilir ve hesaplanabilir olduğu kabul edilmektedir. Bu sebeple kıdem ve ihbar tazminatı alacakları belirsiz alacak değildir.

Her ne kadar işçi tarafından dava açmadan önce belirlenebilir bir alacak olduğu kabul edilse de, ispat hususu davanın reddedilen kısımları yönünden davacı açısından risk oluşturmaktadır. Bu sebeple; belirsiz alacak davasına konu edilmeyen kıdem ve ihbar tazminatı kısmi alacak olarak davaya konu edilebilir.

Kıdem ihbar tazminatı davalarında avukatlık

Kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte fazla mesai, hafta tatili, genel tatil ücretleri, manevi tazminat sair işçilik alacakları da dava konusu edilebilir. Bu tür işçilik alacakları için avukatlık hizmeti talebi için : https://fatmatugcebilgin.av.tr/iletisim/